Alevilikte ölü gömme ritüelleri

Gaykedi'nin blogunda yer verdiği ve benim her zaman ilgi alanım dahilinde olan ölü gömme ritüellerinin Alevi'lerdeki biçimi hakkındaki yazısını çok bilgilendirici bulup beğendiğim için aynen copy-paste ettim.

Alevilikte ölüm yoktur, Hakka yürüme vardır, 'Hakka yürüdü, Hakka kavuştu' deyimlerine ek olarak "don değiştirdi", "ruhu revan" oldu ve "o Hak dünyasında biz nahak dünyasında kaldık" deyimlerini de kullanıyorlar.

Alevilerde cenazeden 40 gün sonra, 40 lokması veriliyor. Bu tören alevilerde oldukça önemli ve 40 günden önce bu tören yapılmıyor. Buna can yemeği, kırk yemeği diyorlar. Cenaze töreninin adı ise cenaze meydanı olarak geçiyor. Cenaze işlemleri olana kadar evde ölünün yatırıldığı yatağa ise Hak Döşeği ismini veriyorlar.

Alevi cenazeleri tam bir Anadolu çeşitliği sergiliyor, yaygın olan, kefenlemek, ölüyü yıkamak türü çoğu uygulamaları sünnilere benziyor, cenazelerde kurban kesmek halen önemli bir ritüel, sadece ibadetlerde en önem verdikleri şey Türkçe olması, ayrıca cenaze işlemleri sünnilere devlet tarafaından ücretsize yakın bir bedel karşılığı verildiği, cem evleri ibadethane sayılmadığı ve hatta binbir türlü zorluk çıkarıldığı için haklı olarak oldukça şikayetçiler.

Ölen şahsın birinci derecede ki akrabaları ilk gün dede tarafından sorgulanıyor, sorumluluk ve yükümlülük altına sokuluyorlar. Meftanın insanlara borcu-alacağı varsa ödeniyor, incinen varsa helallik alınıyor.

Örneğin önemli bir Alevi grup olan Tahtacılar'da cenaze yüzü açık, en temiz, en güzel kıyafetleri giydirilmiş, süs eşyaları bile üstüne yerleştirilmiş ve tabutla beraber gömülüyor, Mezarın üstüne "rüzgarlık" dedikleri renkli kumaş parçaları bağlanıyor. Yani kefen yok, çene bağlama yok, kıbleye doğru gömülme yok çünkü Alevilikte en önemli kıble insan yüzü kabül ediyor ve tabi cenaze namazı yok, rızalık alma ve uğurlama töreni var . Ayrıca gene bu etnik grup kadınların cenazelerinde alnına yakılan kına, ölen kadının Tahtacı olduğunu gösteriyor ve öteki dünyada kolay tanınmasını sağlıyormuş.

Toprağa verildikten bikaç gün sonra ölen kişinin elbislerini mezarın üstünde yakmak, kimi yerlerde ise gece ateş yakmak görülen bir uygulama, ayrıca cenaze gömüldükten sonra oradan ayrılan herkesin mezar başına dikilen işaret taşını öpmesi de öyle.

Cenaze töreninin yapıldığı yerin bir köşesi çiçeklerle süslenerek, mumlar yakılır ve kişinin varsa bir fotoğrafı konulur. Bağlama çalan bir kişi Alevilerin telli Kuran dedikleri sazı ile kişinin sağlığında sevdiği ve dinledigi bir iki deyiş söyler. En yakın arkadasları ve dostları onunla ilgili kısa konuşmalar yaparlar. Sonrada dede veya onun yerine duayı okuyan kişi kimse hakka yürüyen canın yaşamını kısaca anlatarak orada hazır bulunanları saygı duruşuna davet ederek helallık ister.

Alevilikte ölü için, yer ve zaman uygunsa Cem kurulur, Dede talkın gülbengi okur. Zakirler düvazimam çalar, söylerler. Gerçek anlamda batıni tapınma ise, gömüldükten sonra ölü talib için ilk Cuma gecesi yapılan “Dar’dan indirme” törenidir. Ölünün musahibiyle eşleri dar’a durur; dünyasal borçları ve başkalarına verdiği zararları üstlenerek Cemdeki canlardan razılık alırlar.

Ölen kişinin mezarı bir yıl dolmadan yatırılmaz. Ölümünün birinci yılında mezar kaldırma denilen bir tören yapılır. Yeni mezar yaptırılmadı ise mezar taşları değiştirilir. Sanırım artık bu pek inanılmasa da eskiden ölen kişi çok fazla rüyalara girerse hortladığına inanılır, bu durumlarda mezarın ortasına elma ağacından bir kazık çakılırmış.

Alevilikte bazen kalıcı bezen geçiçi sürelerle bir suç işleyene verilen ve afaroza benzeyen Düşkün'lük-düşkün olma denilen bir sistem var. O kadar iyi işleyen bir uygulamaymış ki bu 1950'lere kadar, yani büyük şehirlere göç vermeden önce ülkemiz mahkemelerine neredeyse hiç Alevi davası görülmezmiş, bunu kendi içlerinde hallederlermiş, devam edelim;

Düşkün kişilere selam verilmez, selamı alınmaz, konuşulmaz, hiç kimse bir eksiğini gidermez, evine gidilmez, kimsenin evine gelemez, malı davarı komşusuna katılmaz, düğününe gidilmez, düğüne çağrılmaz, bayramlarda bayramlaşılmaz, hastasının hali sorulmaz özetle toplumdan atılır. Sadece bir durum istisnadır, cenazesi olursa cenaze kaldırılarak evine gidilir, ekmeği yenmez, suyu kahvesi içilmez. 40 gün teselli bulması için normal konuşulur fakat bu süre bitince tekrar eskisine dönülür.

5 yorum :

  1. Detaylı bir yazı gibi görünüyor ama keşke "yaparlarmış", "ederlermiş" yerine "yaparız", "ederiz" şeklinde olabilseydi.. Ötekileştirilmiş insanlardan bahseden yazılarda hep bu "onlar" kipi kullanıldığı ve "ben onlardan değilim ama..... onlar böyle işte" havası olduğu için yazının yarısından sonrasını okumadım.

    YanıtlaSil
  2. ben ister istemez, ön yargı barındırsın yada barındırmasın bir şekilde bu ayrımın önüne geçilemeyeceğini düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  3. ailesi alevi kökenli kendisi daha çok agnostik takılan biri olaraktan; yukarıdaki sayılanların çoğu şehir yaşamında pek uygulanmıyor, en azından son katıldığım cenazelerde cenaze namazı da kılınıyor, cem evinin dedesi de (ki imam olur) cenaze gömülürken kur-an'dan dualar okur, saz olayına hiç denk gelmedim, 7'si ve 40'ında lokma niyetine evde helva, yemek pişirilir, komşular akrabalar çağırılır. yukarıda bahsedilenler yapılıyorsa hala ya köylerde ya da eskide kalmış olabilir...

    şahsen ben bizimkiler "eğer sizden önce gidersem o bir dünyaya ben yakıp ormanda bir ağacın dibine gömün, ama yerimi kimse bilmesin" diyorum. tabii valide hanım o sırada terliği kafama geçirmiş oluyor "-sus eşşek sıpası, ağzından yel alsın" :)

    YanıtlaSil
  4. Haklısın x-coach, ama ben hiç bi zaman ayrım gördüğümü de düşünmedim.Ya da ayrım yapan arkadaşlarım olmadı.Ama bunun dışında sanırım ayrımın boyutu önemli.Farklı olan iki şey zaten birbirinden ayrıdır.Bunları bir tutmak boşa bi çaba.Günümüzde bile kadınla erkeği bir tutamıyolar.Umarım ayrımla ayrı tutmayı anlatabilmişimdir. :)

    X-coach yazın için teşekkür ederim.Benim bile bilmediğim şeyler varmış :)

    YanıtlaSil

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes