Dilenciye para beğendirmeye çalışmak

Bizim dilencilerimiz de bir garip; kimisi yaklaşık 10 senedir Ankara'dan Tokat'a gidecek parayı bulamadı, kimisi son model cep telefonlarından hangisini alacağına karar veremedi, kimisi de kendisine taktim ettiğimiz parayı az buldu...

Bazen son derece yufka yürekli bir homoseksüel haline dönüşüveriyorum. Karda-kışta, soğukta-donda amaçsızda sürüklenen plankton misali toplum içinde Robin Hood özentisi misali dilenen ve insanların manevi duygularını suistimal etmek sureti ile 'para kazanan' insanlara acıyabiliyorum.

Çok genel olarak söylemek gerekirse eğer dilencilerin toplanarak şehrin dışındaki bir boş tarlaya bırakılmasını, hatta gerekiyorsa topuklarına bir tane de sıkılmasının taraftarıyım. Bazıları öyle yaratıcı oluyorlar ki, oyuncak bebek emzirenini mi ararsınız, gözleri görünmesin diye kapkara gözlük takan ama arkasından güneş vurduğunda eğlenen gözlerle etrafı izlediği belli olan ve zabıta geldiğinde ortalıktan sıvışanlar...

En çok kızdıklarım ise çocuklarını dilendiren, kendileri kıyıda köşede oturup bu sömürüyü izleyen anne-babalardır. Hatta bu çocukları ailelerinin yanından kaçırıp dilendiren çeteler vardı bir zamanlar, kardeşim güzel kızdır tanrı için; korkmuşluğumuz vardır. Kışta, soğukta, kar yağarken yada yağmurun altında sözde ders çalışırken aynı zamanda aile bütçesine katkı sağlayan minik kız profili neredeyse her yufka yürekli anne-babanın yüreğini burkar ve mutlaka 3-5 kuruş atmasına neden olur.

Hiç unutmam, gazeteci olan bir kolim vardı bir zamanlar. Onunla Karanfil Sokak'ın metro girişine doğru olan tarafta bir kız çocuğuna rastlamıştık kış günü. Üzerine kar yağıyor filan, nasıl yüreğimiz burkuldu. Elinde sözde son kalan 20 tane selpağı satmaya çalışıyor; sonrasında apar topar evine gidecek. Bizim koli elindeki tüm selpakları alıp 20TL'yı tutuşturdu eline, evine gitsin de üşümesin daha diye. Kız tamam filan dese de bana bilet alıp geri döndüğümüzde kızın elinde yeni bir yirmilik selpak poşetinin olduğunu gördük. Aslında ne kadar çok verirse insanlar o kadar çok gözleri açılıyordu bu kişilerin. Hazıra alışmak bu olsa gerekti.

Ankara 28 Mart 2012 tarihinde bir hayli soğuktu yine. Güzel günlerin ardından yeniden soğuk bir dalga vardı şehrin üzerinde. Aynı Karanfil Sokak'ın metro çıkışından yukarı vardığımda bir teyze ile karşılaştım. Elinde bir kaç selpak, satıp sözde üç kuruş para kazanacak. Yersen tabii. Hazır burnum bir sümük fabrikasına dönmüş, her yarım saatte yarım kilo mukusu vücudumdan uzaklaştırıyorum; selpağımda kalmamış sürtükten alayım dedim. Kadına selpağın ne kadar olduğunu sordum Allah'ın benden razı olması koşulu ile ne verirsem kabul edeceğini söyledi. Benim muhteşem ve bir o kadar da minik, aynı zamanda feminen bozuk para cüzdanımdaki bozuk iki 50Kr'u verdim ve iki tane selpak almaya yeltendim. Vay efendim ben miyim onu yapan .Orospu demesin mi tanesi 1TL evladım! Başımdan aşağı resmen kaynarsular döküldü. Şıllığa para beğendiremiyordum. Elindeki paramı aldım ve boklu selpağını avucuna kopup o parayla McDonalds'tan kahve almaya yollandım.

25Kr'a aldığı bir selpağı 50Kr'a satmasını anlarım; sonuçta sokakta kaç saat dolanıyor da 200% kar etmek de neyin nesi? Karının bacağından ters çevirip sallasam Tanrı Kraliçe'yi korusun ki benim üzerimdekinden daha çok para dökülürdü yere.

Kısaca, gece gece kurulan seyyar tezgahları gelirleri vergilendirilmiyor diye çığlık kıyamet kaldıran Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin her birisi birer seks objesi sayılabilecek yarım obez zabıta memurlarının dilencilere gelince çıkmayan seslerini de anlamamaktan geri duramıyorum.

Hayır dilenci dilenciliğini bilse diyorum. Bir de kendilerine para beğendirmek zorunluluğunda hissetmesek kendimizi? Öyle bir psikoloji ki bu, neredeyse dilenmesinin sorumlusu benmişim gibi ayaklarına kapandıracaklar yapma asaletleri ve sahte kibirleri ile, ondan korkuyorum.

2 yorum :

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes