Kuru Firavun'un iki renki tavşanı

Yaklaşık bir dönem boyunca aynı evde kalma tahamülünü gösterdiğim, aynı zamanda Kezbahn Ablanız'ın tek görüşte yapıştırdığı yorumu ile sigara içmekten kara sarı tenli, ölü balık gözlü ve kösele gibi bir surata sahip olan, bir tuzluk içinde yaklaşık 2000 yıl geçirmiş gibi kuru bir kız arkadaşım ile ilgili bir hatıra ile yüzleştim bugün sevgilimle elit bir kafeden çıkarken...
Bizim bu Firavun kurusu tam bir tavşan hastasıydı. Hastasıydı derken aklınıza damak tadı ve zevki bakımından bir hastalık gelmesin, zira kendisi bırakın tavşan etinin yağlı ve leziz tadına vakıf olmak, makarnanın üzerine sos atınca bile yüzünü ekşiten bir fallikti.

Şehrin doğal ve vahşi yaşam parkından biraz daha hallice olan her bir köşesinde doğal yaşam içinde rastlaştığımız hayvanların bazılarından hazzetmez, tiksinir hatta köşe bucak demeden kaçarken boku kokmaz - bulaşmaz tavşanlara karşı ilginç sayılabilecek bir zaafiyet gösterirdi.

Nerede bir tavşan görse başında yarımşar saat oyalanır, hele ahmak dilek kağıtlarını çekip sözde iç dünyamıza yönelik mesajlar verecek olan ayak üstü fal tezgahlarının üzerindekilere rastladık mı tanrı sizleri korusun neredeyse yüz yıllarca orada dikilir durur, tavşanı sevmesinin, manidar biçimde kucaklamasının ve yavrularını mıncıklamasının bitmesini büyük sabırla beklerdik. Hele bir gün Silifke Caddesi'indeki bir dondurmacının tepesindeki tavşanı görmek için Zeytinlibahçe'den yaklaşık 2 kilometreyi yağmur altında kat edince artık arama bir mesafe koymam gerektiğini anlamıştım Firavun kurusuyla.

Firavun kurusu'nun kendi gibi ahmak ve aynı zamanda sorumsuz olan arkadaşı ejderha gözlü Dojogül ile içinde eşya var diye çıktıkları ama sahip oldukları tek şeyin kirli bir küvetle kırık bir koltuk olduğu - unutmadan, bir de kırık dökük bir mutfak dolabı -  evde oyalansın da sokakta zoofililer gibi hayvanlara sarkmasın diye Alanya Fırını Sokağı'nda kontrol dışı üremiş bir tavşanın yavrularından birisini buna 5TL ödeme lüksünü göstererek alma gafletinde bulunduk. Hayvan alacalı bulacalı birşeydi hani, biz bile sevmiş sayılabilirdik. Aman bir sevindi bir sevindi, sandık ki zar zor yürüyen derslerinin hepsini ortalama BB ile geçti, üstüne KPSS'ye girdi, 90'ı çekti ve Ankara'daki Atatürk Enstitüsü'ne baş dilci olarak atandı orospuyu. Yaklaşık 3 ay boyunca tavşanla yattı tavanla kalktı, bir iki sefer çantasının içine koyup okula bile götürdü. Üniversitede olaylar çıktı, kan gövdeyi götürdü, sınıfından 50 kişinin bilimum organları patladı, kızın derdi evdeki tavşanı oldu.

Her türlü bokla-püsürle beslenen tavşan, kendisinden beklendiği üzere evin her; ama her tarafına fütursuzca işedi, akmaz-kokmaz bokunu bıraktı, yatakların içinden bilye gibi kahverengi ve artık yeşile dönmüş yüzlerce tavşan boku temizlendi. Temizlenemeyen çarşaflar en acilinden banyoda yakıldı, yakılamayanlar gecenin geç bir saatinde sitenin çöp kutusuna sahipsiz bir ceset sarılmışçasına defalarca katlanılarak bırakıldı.

Elbette ki yedikleri tavşana yaramıştı. 4 ayın sonunda o yumuk yumuk, bir yumruk halinden çıkıp kafam kadar bir hayvana dönüştü. Sırada tavşana kilo verdirme seansları vardı. Aç mı bırakılmadı o hayvan, sözde cezalar verilip karanlıklara mı atılmadı yada sokağa çıkartılıp koşular mı yaptırılmadı... Bunların hepsi sözde üniversite okuyan bir kız tarafından tek tek denenmiş birer yöntem olarak tarihin tozlu sayfalarında birer ibretlik öykü olarak yerlerini aldılar.

Baktık ki kızın dersleri üzerine fazlaca düştüğü tavşan yüzünden tepe taklak gidiyor, girmesi gereken derslere tavşanının kahrolası bakımı yüzünden girmiyor, diğer ev arkadaşı ile tavşanı aldığımız gibi ortadan kaldırmaya karar verdik. Kızın arık haftasonu gezmeleri halini alan Kıbrıs seyahatlerinin birisinde tavşanı alıp üniversitenin içindeki geniş yarım-ormanlık araziye bıraktık. Pazar akşamı geldiğinde ise tavşanın kaçtığını yada ezildiğini söylemeyi planlıyorduk.

Pislik yapma fikri yine benden çıktı. Kuru firavun eve yeniden teşrif etme büyüklüğünü gösterdiğinde tavşanını haftasonu gelen arkadaşlarla birlikte haşlayıp yediğimizi söyledim. Kıbrıs'ın güneşinden iyice kuru kayısıya dönen fahişe histeri krizlerine mi girmedi, tansiyonu mu fırlamadı, migreni mi azmadı, kendisini camlara vurup balkonlardan mı atmaya kalkmadı. Söylediğime söyleyeceğime pişman etti beni. Sonunda kan revan içinde kalmış avuçlarına taze su döküp teselli etmeye çalışırken gerçeği söyledik de rahat bir uyku çeki orospu.

Tek korktuğum konu iyi beslenmiş ve semirmiş tavşanın gerçekten birilerinin sofrasındaki rakının yanına meze olup olmadığı gerçeğiydi. İyi ki tavşanı yeniden yakalayıp gelmemizi istemedi, işte o zaman şapa oturmuştuk.

2 yorum :

  1. Senin bir kitabın olmalı coach, mutlaka olmalı...:)

    YanıtlaSil
  2. fark edilmeye çalışıyorum :D çıkarcam bi kitap :D

    YanıtlaSil

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes