Kaybetmeye mahkumsun Türk tipi işveren...

Ortalama bir Türk iş vereninin en büyük hadikaplarından bir kaçı arasında aslında aşağıda değindiğim konular var...

Yatırım yapmak istemiyorlar. İşlerini büyütmek ve işlerini tanıtmak için sürekli bedava, işlevsiz ve fazla efor sarf etmek gereken yollardan gitmeyi kâr sayıyorlar. İşleriyle ilgili kimsenin takip etmediği  facebook sayfalarına, trollerle dolu twitter hesaplarına yüklenerek bedava reklam yaptıklarını sanıyorlar ve gerçek bile olmayan kitlelerden para kazanmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla kazanamıyorlar. Yaptıkları iş iyi ve güzel bile olsa, işi yaptıklarını duyurmayı gereksiz bir teferruat olarak görüyorlar.

Bu durum, çalışma ortamları için de geçerli. Daha küçük alanlara daha çok insanı sığdırmak derdindeler, çalışma ortamlarını temiz ve düzenli tutacak yardımcı personel istihdamını gereksiz görüyorlar, ofislerin daha iyi fiziksel şartlara sahip olması için herhangi bir girişimde bulunmuyorlar.

Dinlemiyorlar. Kendilerine uygun bir pazara ulaşmaya çalışırken yanlarına kattıkları profesyonellerin düşüncelerinden, deneyimlerinden, fikirlerinden faydalanmayı gereksiz bulup kendi bildiklerini okuyorlar. İşlerinin gidişatındaki aksaklıkları ve eksikleri gören insanların dediklerini yapmayı küçük düşürücü bulup göz ardı ediyorlar. Kaybederken ve bazen de batarken iş işten geçmiş, gemiyi terk eden terk etmiş oluyor.

Saygı duymuyorlar: İşveren olmanın büyük bir vasıf olduğuna inanarak birlikte çalıştıkları insanların profesyonel geçmişlerine saygı duymuyorlar. Çalışanların, işlerini yaparken yalnızca kendi söylediklerini ve talep ettiklerini yapmasını bekliyorlar, sorgulamaya, araştırmaya, yeni fikirlere kapalılar.

İnsan kaynakları yönetimini gereksiz buluyorlar: Bir insanın sınırlarının olduğunun farkında değiller. Bonus olarak belirledikleri elemanlarının hemen hemen her işlerini yapmasını bekliyorlar, bu yönde baskı uyguluyorlar, talepleri bitmiyor ve farkında olmadan mobbinge varan davranışlar sergiliyorlar. Daha hızlı, güvenli, sürdürlebilir ve kurumsal mutluluk barındıran süreçleri dikkate almıyorlar. Ekip çalışması gerektiren pozisyonların görev dağılımlarını ve tanımlarını kesin olarak bilmiyorlar, yetkin ve bilgili kişileri ekibe kattıktan sonra ekibi küçülterek insanların daha fazla sorumluluk almasını bekliyorlar.


Çalışanlar, onlar için yalnızca birer çalışan. Çalışanların kişisel problemleri, ekonomik çıkmazları, yada iş yerindeki sorunları konusunda kayıtsızlar. Bir sorun yaşanıyorsa onu çözmek yerine görmezden gelmeyi seçebiliyorlar yada oyalama taktiğine başvuruyorlar. Daha çok çalışarak daha az ofis dışında olmalarını talep ediyorlar. İş dışındaki zamanlara saygıları yok. Çoğunlukla yemek molası bile vermek istemiyorlar. Verdikleri angarya işlerden yada en basit haliyle geciken maaş ödemelerinden ötürü problemin kaynağıyken çalışanların işlerini en iyi şekilde yapmaya devam etmesini bekliyorlar. Çalışanın orada asıl olma amacı olan para kazanma ihtiyaçlarını görmezden geliyorlar, ödemeleri geciktirebildikleri kadar geciktiriyorlar,çalışanlara maaşlarını ödemeyi lütuf sayıyorlar.

Daha kısa süreda daha çok kazanmak istiyorlar. Daha az yatırımla, daha küçük bir ekiple ve daha fazla çalışma süreleriyle, çok fazla parayı harcama yapmadan kazanmak istiyorlar. Bu da onları aceleci, hırslı, saygısız, güvensiz ve güvenilmez insanlar haline getiriyor. Bugün, bir çok insan birlikte çalıştığı işvereninden yada onun temsilcisi yöneticisinden bu sebeplerle adeta nefret ediyor.

Örnek aldıkları ve onlar gibi olmak istedikleri şirketlerin geçtiği basamaklardan geçerek onlar gibi olmaya çalışmak yerine, önemli ve sağlam atılması gereken temelleri temsil eden basamakları atlayarak oraya çıkmaya çalışıyorlar.

Bu gibi konuları daha da fazlalaştırabiliriz.

Eğer bir işveren olarak bu yazıyı okuyorsan ve yukarıdaki vasıfların en az birisini taşıyorsan;
kaybetmeye mahkumsun ve umarım en kısa sürede kaybedersin.

Gerçek güç, senin için çalışan insanlarda ve sen bu güce saygı duytmayı öğreneceksin.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes