Şiirlerden konuşmayıp da ne yapacağız: Salman Tin - Bayım

 
Henüz Köfn'ü hayatımda hak ettiği yere koymayı başaramamışken bir de onun uzun oğlanının geçmişine kısa ve dalgın bir yolculuğa çıkmak enteresan bir deneyim.

Tam da birlikte Adana'da tren garından Mersin'e hareket eden son trenin arka kırmızı lambalarının yağmurlu havada gözden kaybolmasını izlemek gibi çekici bir auradan bahsediyoruz.

Ve muhtemelen kimse, şimdiye dek onunla böylesine derin bir experience hayal etmemiştir. Ya da belki etmiştir, sonuçta bu şarkıların ortaya çıkışının bir hikayesi olacak. 

Hakikaten, bu adamı hayatımın neresine koyacağımı halen bulamıyorum. Yüz yıl kadar önce birinin bir röportajında söylediği "insanlar mutsuzken sözleri söyler mutluyken müziği dinler" anektodunun adeta can bulmuş içine ruh üflenmiş bir hali.

İçinden öylesine çıkıp, üzerinde epeyce çalışılmış şivenin içinden şövanist bir çıkış yapan Çukurova gırtlağının tınısını da seviyorum.

İşin belki de beni en çok cezbeden tarafı, şarkının içinde kendi kırgınlıklarımı ve kızgınlıklarımın getirdiği kıskanç kaprislerden arınırken, anırırcasına ağlayışlarıma kattığım anlamları hatırlatması. Anlayacağınız, nereden baksanız bir sürü hayal kırıklığı...

Şarkının bir yerlerinde gerçekten de gözümün önünde Adana tren garınından uzun bir kış gecesinde Mersin'e doğru hareket eden eski tip bir trenin gidişi beliriyor. Kırmızı renkli bir  DE24000'in ardındaki 5 vagon. 

Ama en derinden vuran da, bir erkeğin, yaşanıp bitmişliklerin ardından bir türlü içine sindiremediği gidişleri. Bir erkek kim bilir neler yaşadı da bir başka erkekle şiirlerden konuşmak konusunda istekli?

Bu şarkıyı söyleyen arkadaşla, kesinlikle ama kesinlikle Adana'da, bir sonbahar gününde şehrin en büyük parkında yan yana oturup sessiz kalmayı ister; ona bu şarkıyı yazdıran büyülü hikâyeyi dinleyip bundan bir kaç paragraflık kısa bir aşk hikayesi çıkarmak isterdim.

Sonra da şehrin o kesiminden pek uzaklaşmadan bir kahveciye gidip orada şehre, aşka, var olmaya, Akdeniz'e, "eski ben"e ve geçmişin geleceğe sirayet etmesi üzerine şahane notlar çıkarmak güzel olurdu. Üzerimde yalnızca yeşil bir mont, ayaklarımda deve tüyü rengi kalın tabanlı süet Chelsea botlar. Gerçi o bile 1000 lira olmuş. 

Deniz mavisi kadife koltuklar ve beyaz duvarlarla çevrili nitelikli hayallerle tarif edilemez arzulardan bir şelalede vakit geçirmek sanıyorum bana, kendime ve ruhuma iyi gelir. Ama dönüşü İzmir'edeğil de Mersin'e olsun istiyorum sanırım. Denizin dövdüğü bir kış plajında burnuma yasemin kokusu çarpsın mesela sonrasında. 

Biz erkekler, bu erkekleri ne çok sevdik, ne çok söndük ne çok yandık. Arkalarından ne çok baktık da geri dönerler belki diye içimizi kıyan histeri krizlerini tatlı bir telaş sandık.

Birlikte hayaller kurmanın hayaliyle yaşadığımız şu ahir zamanda, ben yazarak çizerek, silerek, sikerek, bozarak, bozularak bu işi başaramadım. Ama çok içten bir şekilde bu şarkıları içinden geldiği gibi söyleyen bu adamın, aradığı o  içinden tren geçen mutluluğu bulabildiğini hayal ediyorum. 





Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes