İlkokul ilerledikçe etrafımıza yeni insanlar da katılıyordu. Bunlardan birisi de babası bilmem nerenin müdürü olan Derya isimli bir kızdı. Omuzlarına dökülen anlamsız saçları olsa da hatırladığım kadarıyla kreşte de birlikteydik. Herhangi birimiz gibi o da fazlaca altına sıçan, yemek yemeyen yada neredeyse her gün uyumakta zorluk çeken sürtüğün tekiydi. Kaltağın belki de tek özelliği, bizim otobüsle filan anca vardığımız okula, o ders başlamadan 15 dakika filan önce çıksa rahat rahat varabiliyordu. İçime nasıl oturduysa artık.
Bir süre, okulda doğum günleri hafta sonuna gelen veletler olarak evlerde doğum günü kutlaması yaptık. Cumartesi yada pazar filan, sanki birbirimizi görmekten çok hazzediyormuşçasına birbirimize gittik geldik, sevgi yumağı ve arkadaş pıtırcığı şeklinde doğum günü kutladık. Bunlardan birisi de Derya denilen salağın evindeki kutlamaydı.
Şimdi isimlerini yazsam herhangi bir Google aramasında şak diye çıkacak ve dolayısıyla benim de kimliğimi ifşa edecek iki koca aptal ikizin de katıldığı doğum günü partisinde yenilen içilen pastaların ardından bir süre herhangi bir lojmanda olduğu gibi yeşilliklerle dolu bahçede oynadık, önceleri sarı olan ve sonradan iğrenç tüylere dönüşen çiçeklerden toplayıp beyni sulanmış salaklar olarak Mine çiçeklerinin küçüklüğü hakkında tartıştıktan sonra Derya'ların evine geri döndük. Akşam üstü olmuş, güneş böyle hoş bir turuncuya dönmüştü. Bu detayı hiç unutmuyorum. Mavi gökyüzü, yeşil çimenler filan derken Barbie mi, Sindy'mi; öylesine aptal bebekler ortaya çıkmış; kızlar onlarla oynarlarken erkekler yeniden aşağı inip futbola dalmıştı. Ben kızlarla kalıp (başka nereye gidecektim ki?) bebeklerle filan oynamaya başlamıştım. Bu Barbie'nin sevgilisi Ken ile de ben oynamayı istemiştim ve önce reddedilsem de sonrasında Barbie bana bırakılmış ve kafasının kırılmaması konusunda derin telkinler eşliğinde Ken ile onu çiftleştirmeye çalışmıştım. Bunu gören Derya'nın gözleri yerlerinden fırladı. Vay efendim onun bebeklerine ne yapıyormuşum da, onlar öyle pis şeyler yapmıyorlamış... Karı kendisinin dünyaya hala leylekler tarafından getirildiğini sanıyor olmalı. Sanırsınız ki ben de zaten sikim kadar olan Barbie bebeğin üstüne çıkıp içine girmeye çalışıyorum. Böyle bir steril ahlak anlayışı, cinsellikten uzak çağrışımlar... Aptalca göz devirmeler, ağızdan salya fışkırtmalar... Sanki şimdi işaret ve orta parmağını patrişyasına sokup yada yastığa sürtünüp kendisini tatmin etmiyor kaltak. Neyse, kız Ken denilen kaslı lubunyayı elimden kaptı fakat Barbie'yi elimden kaptırmaya niyetim yoktu. Sonuçta onunla oynamak için çok sıra beklemiştim ve oynamadan evden gitmeyecektim. Oyuncağın bacaklarından Derya çekiştirir ben çığlık kıyamet saçlarını kavrayıp kendime çekeren Derya'nın çok korktuğu şey oldu.
O aptal bebeğin kafası çıt diye kırıldı ve iğrenç sarı saçları parmaklarıma dolanmış olduğu halde elimde kalakaldı. Tabii her sıradan çocuğun yaptığı gibi olayı red filan ettim fakat Derya yemedi, beni evinden kovdu. Fahişe. Yurtdışından mı almışlar ne; teyzesi mi getirmiş ne bokumsa artık. Uhularla, japon yapıştırılarıyla yapıştırıldı o Barbie bebek, sonra steril bir poşet içinde bir kez okuldaki oyuncak gününe getirtildi 'ne hale getirdiğimi göstermek için', sonra Derya'ların evindeki o alaturka vitrinlere kaldırılıp ahmakça orada uzun süre saklandı.
Umarım şimdi mastürbasyon yaparken Barbie bebeğin karşındadır ve oyuncaklar için bile seksin bir tabu olmaması gerektiğinin farkındasındır.
barbielerle galan oynayacağına spor yapmaya inan erkeklerle doktorculuk oynasaydın ya :P
YanıtlaSilhiçbirisi beni tutmazdı.
YanıtlaSilolgun diillerdi.
:P