Birine sarılmıştım.
Öncesinde sıradan bir kucaklaşmaydı, ardından beni kendine doğru iyice çekti. Göğsü göğsümün üzerindeydi, nefesiyse kulaklarımda. Sarıldı, bırakmadı. Ben de bırakmadım gerçi, bırakmak istemedim.
Kendimi öylesine yalnız, çaresiz ve yetersiz hissettim ki. O bir kaç saniye bana saatler gibi geldi.
Sonra...
Sonra beni öptü. Kalbimin hala attığını hissettim.
Dışarıdaysa dolunay vardı. Yine.
Kurabiye denilen canavarı sabaha karşı rüyamda gördüğümde göğsümdeki yaram ıslandı ve pembeleşmiş kabuğunun altından biraz kan aktı.
İzmir'deymişiz, adam gelmiş şehre. O da burada yaşıyormuş. Hiç bir yok gibi koluma girdi yine, bu sefer Konak'tan, Kemeraltı sokaklarından denize açıldık.
Kıskanç bir korkunun avucunda hiç gitmese keşke dedim.
Ya çık rüyalarımdan, lütfen.
Senin olduğun şehirden, kendim olduğum şehirden bile bir otobüse binip kaçtım ben. Buradan nasıl kaçayım?
Başaramamaktan korkuyorum, birlikte olduğum adamı, hayalle bile olsa aldatmaktan korkuyorum. Hadi beni siktir et, ama o hak etmiyor bunu. Lütfen Kurabiye, git hayatımdan.
0 Yorumlar