
Başta imkansız gibi görünen daddynin, bacaklarımın arasından fışkırırcasına akıp giden inci beyazı renkli sıvının bedenimi terk edişinden sonraki pişmanlığın yükselişi gibi gözümden düşüşü de çok sürmedi.
O gün kim bilir orada kaç kişiyi daha dilledi acaba diye kendi kendime hoşnutsuz bir tavır takınarak adamın odasından çıkıp kendime içinden soğuk su akan bir kurna başı bulduğumda saat epey ilerlemiş.
Aynı adam arkamdan karanlık cennete yeniden dalarken ben, henüz duygusal bir tür atmıkla dolu mermerden bir kurnanın içinde M.M'nin kitabında bahsettiği ve İstanbul'un hamamlarındaki kurnaların civarlarında gezen muktedir cinin oraya uğrayıp uğramadığını düşünüyorum.
O ise oldukça hızlı; içerde başka adamları da benzer şekilde tatmin etmenin yollarını çoktan aramaya başlıyor. Bu hissin beynimin kıvrımlarında uyandırdığı tuhaf hazzın tadını çıkarıyorum, dilinin nemli hissi halen meme uçlarımda ve belki de en önemlisi, yasak çiçeğimde hissediyorum.
Bir ara hoşlandığım adamları başkalarıyla izleme fikrine neden böylesine açık olduğumun yanıtını bulmam gerekiyor.
Bazı insanların olayı bütünüyle bundan farksız. Birine bir tür hazzı yaşatmak ve hemen ardından o adam bir kurnanın başında deri eldiven gibi yığılıp kalmış haldeyken bir sonrakine geçmek. Bir anda İstanbul'daki ortamdan ve ortamın ta kendini oluşturan, dürüstlükten uzak adamları canım yeniden sıkılıyor. Fakat bunalmanın zamanı değil, Ankara'dan bir bear dostumun da dediği gibi, burada kendimi bulacağım ve henüz skorum 1.
Yaşadığım şeyler, oradan oraya kopyalanırken bozulmaya yüz tutmuş 720p bir VCD çözünürlüğünde zihnimde dönüp duruyor ve ilk ayak üstü orgazm aktivitesi o gün için tabii ki yeterli gelmiyor. Nasıl bir kaşara dönüştüysem artık; dahasını arıyor ve soluğu yeniden küçük, dar ve cennete açılan tahta kapının önünde alıyorum.
Bu kez içerde daha az insan var, fakat senaryo bir öncekiyle ortak; iki kıllı ve kaslı full aktif az önce bıraktığım yerde oturuyor, göbekli, kılsız fakat beyaz saçlı bir pasif sırayla bedenini bu aktiflere sunuyor ve ben olanı biteni daha iyi izlemek için kendine bir köşe taşı bulmayı başarıyorum. Adam halinden o kadar memnun ki, ne içeri girdiğimde kafasını çevirip bana bakıyor ne de bir kez olsun bana da yeltnemiyor. Biraz güceniyorum ama kanlı canlı bir filmi ilk sıradan izlemek çok hoşuma gidiyor.
Yıllardır bedenimde birikmiş olan gerginliğin kalan kısmından da o gün orada ve tek seferde kurtulmak niyetindeyim. Henüz on - on beş dakika önce baş başa geçirdiğimiz ormantik dakikaları unutmuşcasına kendi gibi kel ve göbekli başka bir adamla öpüşüyor imkansız.
Domestik lubunyalara taş çıkaran bir muğlaklıkla başta biraz hayal kırıklığına uğruyorum, hatta aldatılmış ve dünyanın böyle olmadığını hissediyorum, ama toparlanmam uzun sürmüyor, sonuç itibariyle nikahımda değil ve cockringini takmıyorum.
Aşka dair yoğun bir depresyonu yaşamanın ne yeri ne de zamanı; aşka dair şarkılar söyleyip Boğaz'a doğru göz yaşı akıtmak için yeterli ömrümün olacağını varsaymak bana kendimi iyi hissettiriyor, ve çok sevdiğim erteleme huyumun bir kısmını o anda, orada kullanmaya karar veriyorum. O tanrı tarafından kutsanmış ve dilek kapımın açık olduğu bir anı yakalamış olacağım ki (ki hayatta girdiğim en rezil ortamların birinide dahi dilek kapım açılıyorsa var bir hikmetim), başımı öbür tarafa çeviriyorum ve harika bakan bir çiftin davetkar bir bakışla gülümsediğini fark ediyorum.
Artık bir çok şeyi takmamaya ve hayatın gidişatına ayak uydurmanın da fena bir fikir olmadığına o mavi gözlü ve kel adama gel-gel yapıp kucağımı işaret ettiğimde ikiletmediğinde karar veriyorum. Live and die, Die another day, The world is not enough... Her biri kafamın içinde aynı anda çalıyor.
Adam peştemalini beline doğru sıyırıyor ve ikiletmeden kucağıma ters oturup dudaklarını dudaklarıma bastırıyor. En son ne zaman böyle ateşli bir adamla öpüştüğümü hatırlamıyorum, kaldı ki en son ne zaman öpüştüğümü bile hatırlamıyorum. İmkansız iyice gözümden düşüyor ve onunla odasına gittiğime inanamıyorum.
Slav'ın dudaklarını dudaklarıma bastırdığımda aldığım refleks karşılıklı ve başımın ardında iki elini dayayarak kafamı mermer duvara - vura vura kafamı patlatıyor diyomuşum, dayayarak çıplak bedenimin üstünde sekiz çizerken öpüşmeye devam ediyor.
Bir süredir Slav ırkın seksteki açık yürekliliğini ve maharetlerini duyuyordum ve kadını olsun erkeği olsun, seksi bir tabu, bir teslimiyet biçimi ya da iktidar alanının yıkımı olarak görmeden yaptıklarından her iki taraf da kendini oldukça rahat hissediyor. Hem kendinin hem de seviştiği kişinin bir erkek olduğunun farkında.
Adamın belindeki elimi önüne götürüyorum ve elime taş gibi sert, oklava gibi uzun, salatalık gibi kalın bir alet iki iri yumuşak top geliyor. Önce biraz topları sıvazlıyorum ve dudaklarımızın arasından bir initli fışkırırken aletine geçiyorum, Slav ritmik şekilde kucağımda eğilip kalkmaya başlıyor. Zifiri karanlık olan odayı adeta ışığımızla aydınlatıyoruz ve odadaki ilgi odağı çift haline geliyoruz. Bir ara imkansız'ın ellerini yine bedenimle hissediyorum fakat o artık dünkü mesele. Kucağımdaki Slav başımın ardındaki elini çekiyor ve imkansız'ın sağ meme ucumu sıkıştıran elini uzaklaştırıyor.
Kıskanılmaya bayılıyorum o anda, bir erkek beni başka bir erkekten kıskansın ve benim için savaşsın istiyorum. lol
Bir yandan bize katılanlar oluyor; birisi Slav'ın arkasına geçip zevkten zonklayan aletimi içine yerleştirmeye çalışıyor fakat Slav buna da izin vermiyor - ki aslında o pozisyondayken ve Slav üzerimde kıvranırken çok iyi hissediyorum. Bazısı gelip Slav'ın boynunu öpüyor, öpen kişiyle göz göze geliyoruz ve Slav benim kucağımda zıplarken onun omzunun üstünden başka bir adamla öpüşüyorum, Slav'ın dudaklarının arasından bir inilti fışkırıyor.
Tam atom bombası atılıp yok edilmesi gereken türden bir rezaletin ortasındayım aslında da, işi gırgıra vuruyorum bakma.
Slav'ın kucağımdaki iniş kalkışları hızlanıyor, elimde tuttuğum ve sıvazlamayı sürdürdüğüm büyük boy salatalığı andıran aletin dibinde ritmik bir kasılma hissediyorum, iki yumuşak topu yukarı doğru çekiliyor ve Slav başını omzuma dayarken geliyor diyor.
Durmuyorum, Slav titriyor, sıvazlamaya devam ediyorum, Slav kalın ve kıllı belime sarılıp göbeğimi okşuyor, kulağına şişşşt, do not restraint, let it go diye fısıldıyorum o anda doğru kelime aklıma nereden geldiyse; derin derin nefes alıyor ve do it to my hand dediğimde ise Slav artık kendini tutamıyor ve o kaslı vücudu orgazmla ritmik bir şekilde kasılırken ben onu, elimin içini dolduran kendi dölüyle sıvazlamaya devam ediyorum, kucağımda ikiye katlanıyor ve artık dayanamayacağına kanaat getirdiğimde bırakıyorum yumuşacık olmuş salatalığını.
Bir kaç dakika sonra mavi gözlerini, kazınmış sarı saçlarını ve boynundaki haçını da alıp karanlık cennetten yeniden gerçek dünyaya dönerken ona İstanbul'da harika zaman geçirttiğim için teşekkür ediyor - ya da öylesine zevk sarhoşuyum ki ben öyle sanıyorum. Yüzümdeki anlamsız sırıtış ve elimdeki bir topak Slav dölüyle sırtımı karanlık cennetin serin mermer duvarına dayayıp gözlerimi kapatıyorum.
O esnada karanlığa açılan cennetle gri gerçek dünyayı birbirinden ayıran kapının hemen yanına denk gelen yerde oturan adamın önünde çıplak bir başka adam var ve sıradan görünen bir başka göbekl i adama iştahla sakso çekiyor.
Utanma duygumu bir kenara bırakmış olmanın verdiği özgüvenle ayağa kalkıyorum ve temiz olan elimi ayaktaki adamın bacaklarının arasına sokuyorum ve kalçalarını ayırarak kutsal halkasını beş kadar adamın önünde baş ve işaret parmağımla ayırıyorum; adam istifini hiç bozmadan önündeki aleti emmeye devam ederken bacaklarının arasından irice aletini ve şişkin toplarını okşuyorum.
Mekanda karşılaştığımız ve yüz yüze bakmaktan imtina ettiğimiz eski tanıdıklar ise bir diğer bölümün konusu...
Bu hikayenin bölümleri
- Neredeyse çeyrek yüz yıl sonra Beariye ile Suadiye
- "Yaşlandın orospu!" diye çığlık atıp aynaya viski bardağı fırlattığını hayal etmek
- Utancımı küçük bir dolabın içine bırakmak ve efsunlu kurnada iş başı yapmak
- İmkansız daddy'nin odasına nasıl ve neden gittim; pişman mıyım?
- Kucağımdaki Slav ve karanlık cennetin ışığımızla aydınlanışı
0 Yorumlar