Biz, ona benim verdiğim ismiyle Tufan ile tanıştığımızda benim tek şahidim yine denizdi. Hani, yeni birşeylere başlamaya karar verdiğimizdeki o güzel ve heyecan verici heyecan vardır ya; işte benim onu tanımamda daha doğrusu tanıdığımı sanmam da böyle bir dönemin içindeki günlerin birisinin ortasında, bir öğleden sonraya rastlıyor.
Eşinizle, kocanızla, sevgilinizle veya partnerinizle ilk tanıştığınız güne gitmenizi istiyorum. Karşınızda doğru insanın olduğunu fark ettiğinizde içinizde beliriveren kıpırtıyı hatırlıyor musunuz? Tahmin ettiğim üzere, bir çoğunuzla ortak durumun içine girmiş olmakla birlikte bu sevinci paylaşabileceğim pek kimse de yoktu etrafımda. İki arkadaşım dışında. Böyle bir durumda onların varlığının bile ne kadar büyük bir şans olduğunu çok sonralar fark ettim.
Ben sandım ki her şeyimi onunla paylaşabileceğim, o benim herşeyim olacak, birlikte çok uzun yolları birlikte aşacağız ve birbirimize her konuda destek olacağız. Hatta Şebnem Ferah'ın bir şarkısında geçen Mayın Tarlası'ydı sanırım, ben sevişmek için sevmenin gerekli olduğunu sanıyordum onun zamanında. Benimle ilgili hayallerini anlattığında bende ona şimdi bile yaşamaktan son derece korkar olduğum, bedenimin en gizli noktalarını açmayı düşünüyordum.
İtiraf etmem gereken bir şey, yolunda gitmeyen şeylerin olduğunu hep bildiğimdi. Çok sonralar, bunu bir şekilde konusu açıldığında anlattığım hala dostum olanlar ve olmayanların da söylediği gibi ben çok şey vermiştim. Hemde ilk seferde. Yolunda gitmeyen şeylerden ilki benim onu hiç bir zaman görmeden, sadece yazarak sevmiş olmamdı ki bunun gerçek bir sevgi olup olmadığı konusundaki endişelerim yeni yeni belirmeye başlamıştı. Yani, bir insan sevdiği insanı görürdü değil mi?
Bir eşcinseller arasındaki bu durumun temel sebeplerinden bir tanesinin güvensizlikten geçtiğini düşünüyorum. Birbirimiz konusunda almamız ve hissetmemiz gereken güveni vermediğimiz için insanlardan sürekli korkuyoruz. Hayatın bu yönündeki yanlışlıklarda temelde bu eksiklikten yola çıkıyor. Heteroseksüeller arasında yaşanan olaylar tabii ki homoseksüeller arasında da var, ama bu tamamen hayatın farklı bir yönü.
Elimdeki imkanlar dahili gereği, hiç ben onu aramadım. Çünkü bende telefon numarası da yoktu. SummerSon'un bir yazısına değindiği şeylerin hepsini bende yaşadım. Çok yoruldum, çok bitkin düştüm, gecelerce ağladım. Yanımda iki arkadaşım vardı iyi ki; ki onlar olmazsa ben şimdi belki kendimden emin adımlarla ilerleyemiyor olabilir; karanlık bir kuyunun var olduğu dünyaya doğru çekiliyor olabilirdim.
Ben, "sevgilim" saydığım adam beni arasın diye çok göz yaşı döktüm. Bazen sabahlara kadar uyumadım, çoğu zaman içinde yaşadığım hayatın gereklerini bile yerine getirmedim. Sonradan çok pişman oldum ama pişmanlık geçmişe hiç bir zaman fayda etmedi. Benimde keşkelerim çoğalmaya başladı. Hatta zamanı geri almak için gün içinde ctrl + f tuşlarını arar bile oldum.
Benim blog tutma alışkanlığım da o günderden bana yadigar kalan şeylerden bir tanesi oldu; ikincisi bazı gecelerin sonunda sebzeli ve soğanlı çorba içmek; diğeri adaçayı içmek. Onunla birlikte olduğumu sanarken yazdığım yazıları buldum geçenlerde; sessizce buraya taşımak yerine belki yaramı kanatırım diye dökmeye karar verdim öncesi ve sonrasını (Begin versiyon filmler gibi). Açtım baktım göğsümün altındaki kalbime direk giden yolu. Ne yarası kalmış, ne izi. Şimdi, kendi yazdıklarıma güler olmuşum, haberim yok. Her tarafını etraflıca eklemeden o zaman ne yazmışım, dönüp bir bakayım istedim.
saklı duygularım yüzünden ne zamandır zate acılar içindeyim. içimden her ne kadar haykırmak gelsede çoğu zaman yapamıyorum. hep böyle bişey olsa ne varki saklamam, saklamam ama bağırmamda derdim. demekki neymiş insanın başına gelince öyle bir dönüveriyomuşi nevri neye uğradığını şaşaırıyormuş.Coach, şimdi kendisine bile karmaşık gelen duygular içindeydi. Ne kadar kolay geliyordu "o"nu yazabilmek, onunla yatp kalkabilmek. Hey gidi günler.
insanlar çoğu zaman hele de durumu benim gibi olanlar ne yazıkki karşısındakine fazlaca güvenemiyor. bende mi bi sorun var diyorum ama ne yazıkki ben bunu algılayamayacak kadar ya gelişmedim ve ya insanlar gerçekten korkuyor ve ya çevrelerine güvenemiyorlar.
...
özellikle, son bir aydır güne daha iyi bakmaya başladım. bir kaç gece ve sınav döneminde sabahlasıktan sonra dalgakıranda güneşi doğurdum.
...
günler su gibi akıp geçti bir ay doldu neredeyse. sevgilimin sesi adaçayı kokuyor. evde vallahi adaçayı yetiştirmeye kadar verdim desem yalan olmaz. sonra ona özel parfüm kokusunu duyma fırsatı buldum. allahım ne güzel koku o öyle! benim fıstığımın kokusu. ne yazıkki bu yıl ikimizinde çok sevdiği sanatçı turneye çıkmıyor. dolayısıyla tanıdık olan prodüksiyon şirketinin istanbulda konseri yok. o yüzden temmuza sakladığımız ateşimizi ne yazıkki eylüle ben kendi şehrime dönünceye saklamak zorunda kaldık. ama ben onun tenini çok özlüyorum kii! ... oluyorum onun sesini duyunca.içimde bir yerlerde bir kalp çarpmaya başlıyor.
...
Ben, sevdiğim insanın gözlerinin içine bakmayı istiyorum. Gözlerindeki heyecanı, sevinci, mutluluğu, yaşama sevincini ve zevki görebilmeyi onun bu duyguları ile sadece mutlu olabilmeyi istiyorum.Ve, herşey sona yaklaşmaya başladığında aslında bazı şeyleri ilk seferde yaşadığım için kendimi şanslı saymam gerektiğini bilmiyordum. Yanımda olmaması, benim için ilk başlarda bir "onsuzluk" tepkisi şeklinde kendini göstermiş.
Bir insanın gözleri o kadar çok şeyi saklar ki; sevgiyi, beğenmeyi, nefreti, üzüntüyü, hayal kırıklığını... Ben sevdiğim insanı böyle tanıyabilmeyi arzuluyorum.
İçinde bulunduğum durumda ne kadar bunu mümkün kılabilirim kestiremiyorum. İster inanın ister inanmayın, hala o kadar çok bilinmeyen var ki konumunda bulunduğum noktada. Hayatın sonsuzuncu dereceden bilinmeyenli denklemlerle oluştuğunu, bu denklemleri çözebilmek adına atacağım adımlara, vereceğim kararlara alıştırmaya çalışıyorum kendimi. Üniversitede ve lisede bana sadece 4 bilinmeyenli denklemleri çözmeyi öğrettiler. İnanın çözemiyorum ben bu denklemi...
Sevgilimle dün akşam bunu konuştuk. Bir insanın gözlerinin ne kadar çok şey sakladığından bahsettim. Karşımda oturan kişinin gözlerinin içine bakmak istediğimi söyledim. Gizli kalmış duygularını keşfetmeyi, ruh halini çözmeye yardmcı olabilmeyi, onunla mutlu olabilmeyi, sevincinde yanında olabilmeyi, hüznünde omzuma başını yaslatabilmeyi, acısını en derinden paylaşabilmeyi, yarasını sarabilmeyi ve her açıdan mutlu edebilmeyi... Onun gözlerinin altında sakladığı şeyleri görebilmem için bir takım formüller vermesi gerektiğini söyledi... Benim beklediğim yanıt tabiki bu değildi. En azından bir kısmını bana açabileceğini söylemesini beklerdim. Aslında, en başından alınmış bir takım kararlarımız olmasa üzüldüğümü ona belirtmek isterdim. Ama ne yazık ki bu tür duygularımı ona hissettirmiyorum. Hissettirmek istemiyorum. Sadece biraz birliktelik birazda muhabbetten ileri gitmeyecek bir muhabbetimiz var. Oysaki farkında mı bilmiyorum ama ben “aşk” ı arıyorum. Sonsuz olanı şimdilik şöyle dursun, sadece bir süre gideni bile kafi şu an için bana. Blogun diğer yazılarında da görebilirsiniz, geçmişte hiçbir birlikteliği olmamış bir erkeğim. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin gözünün içine dahi bakmadım. Merak ediyorum. Neler gizli ortaya çıkarmak istiyorum.
İnternet ortamını artık hepiniz biliyorsunuz, benim durumumda olan kişiler bilerek ve ya bilmeyerek aileleri, kendileri, işleri ve hatta isimlerine kadar bir çok bilgiyi verebiliyor. Herkes ne yazıkki kendini ileri derecede bir kalkan içinde tutmuyor. Elbet birinin gözlerinin içine bende dilediğim gibi bakabileceğim, tüm duygularına ortak olabileceğim ve mutlu olacağım...
Bir garip hüzün çöküyor insana etrafında kimse kalmayınca, tek başına kaldığını sanıyor dünyada sessizlikte...Peki, hiç bir şekilde yanımda olmayan birisi için neden "onsuzluk" hayalleri kuruyor ve kendimi üzüyordum? Nedenlerinden bir tanesi konusunda fikrim var. Onun bana ve muhtemelen benden başka bir çok insana gösterdiği yakınlığı ilgi olarak kabul edip kendimi bir şekilde şartlandırdım. Aslında ortada "onluluk" veya "onsuzluk" diye birşey de yoktu. Sadece benim daha önce, bu seferkiyle kıyaslayamayacak bir hayat deneyimimin olmamasından kaynaklanan bir şok durumu vardı. "Ben senden hoşlandım" dedi, ben "sevgilim" sandım. "Senden hoşlanıyorum" dedi, ben "aşık" sandım. Hayatın tek sorunlarından bir tanesi belki buydu, aklıma başka birşey gelmiyor.
Yokluğuna alışamadığımız kimseler vardır hayatımızda, canımızı acıtan, geri dönüşü olmayan. Birlikte geçirdiğimiz güzel günleri hatırladığımızda içimizden bir yerden bir “cız” gelir, tek başımıza kaldığımızı farkettiğimizde, içimize çöken hüzünü hissedine sessizleşiriz...
Alışılmak istenenler vardır. Kokusunu, tenini, gözlerini özlemek istediklerimiz... Yalnızlığa alışmaya çalıştığımızda, başa çıkmaya çalıştığımızda, zor geldiğinde yanımızda olmasını istediğimiz biri. Derin korkular eşliğinde duvarların sessiz çığlığı, ışıkların duvarda yaptığı karalık oyunların korkusunda alışmak istediklerimizi hayal etmek isteriz. Yalnızlığın alışılagelmiş verlığında, başa çıkılmazlığında ve çok zor gelmesine rağmen kabullenme zorunluluğu. Kabullenmek ne kadar zaman alır bilmiyorum ama artık sensizlik canımı acıtmaya başladı.
Sonuçta, sıcak sayılabilecek bir Ankara sabahında uyandığımda ne yaptığımı merak ettim. Yaklaşık üç ayı kiminle geçirdiğimi sordum kendi kendime. Bir makine vardı karşımda. Nasıl geçirdiğimi sordum. Birisiyle birlikte olduğumu sanıyordum, ama yalnızdım. O sabah uyandım, ve ondan ayrıldım. (Yazarın 2009 yılındaki notu: Zaten birlikte değilmişiz.)
İlk başlarda sensizlik koyar sanmıştım, üzülürüm sanmıştım, hayalimde yaratıığım kişinin geri geleceğini düşünmüş hayatımı yeniden ele geçireceğini sanmıştım. Çok korkuyordum, yine bunalımlar yaşamaktan, uzun ağlama nöbetlerine girmekten, kendimi kaybetmekten, yaşamaktan kopmaktan...Elbette ki her ölüm çok kolay unutlan şeyler olarak karşımıza çıkmıyor. Sadece ölenlerin fotoğrafları ellerde taşınır, sadece ölenler çerçevelere sığınır. Arkasından geçen zaman dilimi içinde kendimçe çok uzun saydığım bu zaman dilimini nasıl ve nerede dolduracağımı merak ederken onu özlemedim değil.
Eğer normal koşullarla, anlaşmaların çerçevesinde bitirseydik dünya-ahiret neyim olacağını sende iyi biliyorsun. Ama son zamanlardaki tavırların, davranışların soğuttu seni benden. Ben istedim ki dost olalım, derdimizi paylaşalım, birlikte hüzünlenelim, birlikte ağlayalım, birlikte gülelim...
Benden hep kaçtın, hiçbirşryini anlatmadın. Benimle, hep anlaşmaları öne sürerek hissettiğim derdini paylaşmadın. Sanki ne olurdu anlatsan? Doğal olarak hepimizin kendine sakamak istediği bir takım birşeyler vardır, senden bunları anlatmanı istemedim. Son hafta bende hep kaçtın gibi hissettim. Akşamları sohbet etmedik seninle, sadece senin elinde olan iletişim imkanlarını kullandık. Sen beni aramadın. Ama benim canıma tak ettiği bir gün senin telefonunu da buldum, kim olduğunu da.
Hep bekledim karanlıklta, gölgeler duvarlarda oynaşırken amansıca, belki arar, şimdi arar diye. Sabahları sabah ettim. 3 gün oldu, 4 gün oldu, belki daha uzun. Fakat ben sana "sevgilim" derken sen bna bir-iki dakikalık açıklamayı çok gördün inan. Halbuki bilsem ne olduğunu, bende meraktan çatlamasam?
Sensizlik inan canımı acıtmıyor. Çünkü yerine koyabileceğim biri yine var. Artık kör dalış yapmıyorum.
Bir türlü karşılaşamadık senle. Senin aramanı yine bekledim.Yine gecenin bir yarısı oldu.Artık beklemiyorum, beklemeyeceğim. Seni, geçem 2 ay boyunca o kadar sevdim ki, nasıl tanıdıysam artık hep öyle kalacaksın aklımda.Seni hep esmerim olarak hatırlayacağım. Bu satırlarda içimdeki bir çok şeyi sunuyorum. Artık içimde sana karşı hiç bir kırgınlık, üzüntü, nefrt, kin yok. Sen sensin, bende ben. Elimizden gelenin en iyisini yaptık. Ama ben b sevdayı kalbime gömdüm. Ve sen benim için öldün.
Farkettimde sen gittiğinden beri adaçayı içmedim. Sesinin kokusunu özledim... Seni özledim...Ben seni herşeyden çok sevdim...İçinizi sıktım değil mi? E hep ben konuştum, birazda siz anlatın bakalım, ne alemdesiniz?
nolsun be coach ada'yı sallıyorum ayaklarımda.bi yandan proje hazırlıyorum pc'de.
YanıtlaSilzor anam zor hem çalışıp hem evli olmak:s:S
yazınıda sonuna kadar okuyamadım,gözlerim dayanamadı:))
ne gevezeyim değil mi:)
YanıtlaSilfecii :))
YanıtlaSilama seviyorum seni heee :))
"Sözlerim kesildi aniden,konuşamaz,yazamaz oldum…
YanıtlaSilOysa vardı söyleyeceklerim sana dair…
Ama bulamadım hangi kelime anlatır beni sana?
Bulmak isterdim,bulup söylemek..
Belki…anlardın beni.
Sanki her söz eksik biraz seni anlatmaya,şaşırdım,nasıl olur da konuşamaz insan bu kadar anlatacak şeyi varken…
Uzun zaman oldu karalayamadım iki satır.oysa anlatmak isterdim seni kıta kıta…olsun isterdim,olmadı…
Öldürmak isterdim,
Belki…o zaman anlardın beni.
Sen gittin aşk bana kaldı,aşk yakışanda kalırmış.
Ardından siyah geceler kol gezdi yüreğimde,
Ben sol yanımı öldürdüm de Siyah'a büründüm.Kimse girmesin diye yüreğime,aşka küstüm.
Yazamıyordum demiştim ya işte yazdım…acaba hiç yazmasamıydım?
Ben seni aşk sanmıştım,yanılmışım…öyle olsan yanımda kalırdın.
Şimdi,
seni sevdiğimi unut,
Vazgectim seni sevmekten
Dönsen de tanımaz yüreğim yüreğini,en iyisi unutmalı bu yalan olmuş ikiliyi..."
Neden bilmem dilime takılan nadir şiirlerden birisi,kimin yazdığını bile bilmiyorum...Ama hatırlıyorum işte..
İnsan işte...Bazen abartıyor sanırım...Sen seviyorsun diye sevdiğini ilahlaştırıp herşeyi,aşkı büyütebiliyor...Ama zaman işte...Gevezesin,delisin bazı bazı ama seviyorum seni:)
Lezbiyen olsaydım sana aşkımı itiraf ederdim. Tanridan heteroseksüel bir hanimim.
YanıtlaSil