Çeşitli nedenlerle Türkiye'de değil de özellikle Yunanistan'da tatil yapmayı tercih etmenin temel nedenleri arasında sayabileceğimiz pahalılık, bu pahalılıkla ters orantılı şekilde düşen ürün kalitesi ve yerli turiste çekilen terli muameleye, para - ve belki de biraz itibar - ki avukatlık mesleğinde sanırım bu türden bir itibar söz konusu oluyor, kazanmak için olmadık davaları kapmaya çalışan birinden son zamanlarda gördüğümüz en trajikomik tepkilerden birinin gelmesi bence çok gülünç.
Bir sefer de şaşırmayı çok isterdim. Laf olsun torba dolsun minvalinde de olsa; bir kez olsun bu halka ikinci sınıf muamelesi yapmayı bırakın, üç kuruşa mâlettiğiniz ürünü / hizmeti / servisi on üç kuruşa satmayın denebilmeliydi.
Uygulamalı bir dersin lab'ında her birimizin en az bir kez yaşadığı o tatlı kaçamak telaşla da olsa.
Yoksa Ege Denizi'ne serpiştirilmiş pek çok adada ve Yunanistan'ın ana karası üzerinde olup da Türkiye sınırları içinde olmayan pek bir şeyden bahsedemeyiz; balıksa balık, ahtapotsa ahtapot müzikse müzik. Müziğin zaten büyük bir kısmı da ortak notalar, ritmler ve benzer ezgiler üzerinde yükseliyor.
Bodrum'lu yörük ana: Böyle giderse Bodrum biter.
Böyle yapılmaya devam edilirse Bodrum bence de biter, bitmeli. Hatta sizler de bir zahmet kasabadan bir gece yarısı ayrılarak yaklaşık otuz beş tane irili ufaklı otogara uğrayarak memleketinize giden otobüsle şehirden ayrılmak zorunda kalırsınız umarım.
Bence Bodrum'da su satan yörük ana gelecek sene de kameralara ağlayarak feryat eder; Ayvalık esnafı içini kameralara döküp feribot yolunda günah çıkarır, öte yandan güneyde başkaları adalara gidişlerin yasaklanması için imza toplanıp histerik gözyaşları dökülür.
Fakat ilgili kişilerin yapmayacaklarına adım gibi emin olduğum tek bir şey biliyorum: Griffindor'un seçmen şapkasından hallice bir şapkayı oturdukları masanın üzerine koyarak biz ne yapıyoruz diye sormak.
Sen 3 liraya bilmem nereden aldığın suyu 30 liraya satmaya kalkarsan , tur işletmecileri adamların eline tabii ki de gemiden inerken Stanley marka bir termosu sıkıştırıverir. Sen de anca iki metrekare içinde sıkıştırdığın bir dondurma dolabının önünde ağlayarak demeç verirsin.
Olayın instagram'ın yasaklanması neticesinde iptal edilen Güney Ege ve Batı Akdeniz lokasyonlu tatiller trajedisine daha sonra gireceğiz, merak etmeyin.
Olayın bir başka yönü...
Ben mesela Yunanistan'a giden kişilerin oluşturduğu cari açıkla ilgilenmenin yanında, aynı zamanda birim maliyete göre yapılan zamlara rağmen düşen ürün kalitesinin, protein gibi nitelikli besin birimlerinin yerini alan tuhaf yağların ve beyaz şeker gibi sorunlu gıdaların hesabının da sorulmasını, bunun elinde kamuoyunu etkileme gücü bulunan kişiler tarafından yapılmasını da şık bulurdum.
Gerçi şu aralar şıklık dediğimiz şey nasıl ve hangi metodla bağlandığı, hangi bağlantılarla ucunun nereye düğümlendiği pek belli olmayan düğümcük örtüler ve muhafazakarlık sınırları içinde pek de değerlendiremeyeceğimiz kostümlerle ve fine dining adı altında tavuk dönerin farklı sunumlarının çevresel mizan ile kombine haldeki deneyimleri olarak falan tanımlanıyor.
Ben modadan hiç anlamam; gri pantolon ve beyaz gömleğimle giydiğim siyah çoraplarım ve klasik ayakkabılarımla her ortamda kendime yer açabilen o basic zümredenim. Ayrıca halen Kemeraltı'nın arka sokaklarında tavuk döner yiyebilmekle övünüyorum.
Mesela sonuna koyulan bir kaç bayrakla ateşlemek istenilen yerli ve milli duyguların, ne olursan ol geliyoruzculuk sosuyla değil de ürünlerinin fiyatlarını hakkaniyetle belirle formunda bir serzenişle sunulmasını beklerdim. Mesela bugünün yarını da var, 10 değil de 5 kâr et demeni beklerdim.
Umarım gittiğin yerdeki yemeği çok beğenmiş, gerekli bahşişi bırakmış, orada fotoğraf çektirmiş ve arkadaşlarına o mekana mutlaka uğramaları yönünde telkinlerini iletmişsindir. Gerçi pek çok şeyde olduğu gibi, bunu senden beklemenin fazla büyük bir beklenti olduğunu yalnızca bir kaç saniyeliğine kenara bırakmak iyi bir fikir gibi geldi, sorry.
Ama but fakat, burada yine bu metnin başında bahsettiğim konuya dönüyoruz, sermaye ve sermayenin kötülüklerini aklamak üzerine para karşılığı girilen ilişkiler.
Yalnız, şey çok iyiydi; bir tartışma programının ortasında telefonla aranıp, programın ikinci yarısına CB aday adayı olarak heyecan içinde geri dönmek. İnanılmaz bir özgüvendi, gözlerinin hırs, ihtiras ve özgüvenle parıldayışı halen o gün gibi aklımda.
Ve aynı zamanda halen tanrının sevgili kullarındanmışız da başımıza senin gibi bir saçmalık örneği gelmemiş diye şükrettirecek bir tevazu sahibiyiz.
Beklenmedik anlardaki ikonik pozlar ve sonrasındaki hayal kırıklıkları üzerine bir yazı dizisi oluşturmayı düşünüyorum bu aralar, ciddiyim.
Böyle bir amatörden, büyüye büyüye ciddi bir sorun haline gelmiş olan bir konuya anca böyle bir çözüm beklenirdi.
Büyüttüğümüz sorunun "Yunan'a giden Türkler"den kapatılan Instagram'a evrileceğini ise henüz bilmiyorduk.
Halbuki para kazanmak uğruna depremde yerle bir olmuş apartmanları yapan adamları bile savunmayı kabul eden birini kâale alıp üzerine satırlarca yazmak yerine, dudağımızda Severus Snape'i bile kendine hayran bırakacak buruk bir gülümseme ve karşımızda sanki Gilderoy Lockhart varmış gibi, parmak uçlarımızla üç yada dört kez alkış tutmak yeterliydi.
0 Yorumlar