Hamamdaki çırılçıplak sauna dakikalarından yada havuzdan çıkarken daşşaklarını gördüğüm adamı hiç hesaba katmıyorum.
Hamamdan sonraki klasik süreç, dinlenme alanında içilen elit bir soda-ayrandan ibaret olsa da akan terlerimi ve hissettiğim elektrolit düşüşünü bir litrelik maden suyu ile telafi etmem gerektiğini elbette ki biliyordum. Bunun içinse eve en yakın durak olan KC Meet Point (yeni ismiyle sadece KC) yönüne sürmeye başladım.
KC' çıkışında, bir elimde bir litrelik Erikli suyu ile kocaman bir şişe limonlu Akmina vardı. Cicili bicili bir kutu yapmışlar, dayanamayıp aldım Depresif'in KFC'de 1+9 mega menü görüp sarılması style. Buraya kadar herşey olunda. Kulağımda kulaklığım, kulaklığımda Candan'ın o berbat Fransızca - Türkçe karmaları (C'est ecrit dans les ciel güzel ama; bir de Istanbul), elimde spor sonrası hipertonik içeceğim eve doğru yola koyuldum. Gayet güzel yürüdüm, yürüdüm yürüdüm; karşıdan karşıya geçtim, devasa diklikteki yokuşu tırmandım ve bingo! 438'in bizim otoparkın girişinde park halinde duran arabası koca sitenin içinde herhangi başka bir park yeri yokmuşçasına yine orada. Bolulu Ahmet Usta'dan aldıydım haberini, benim yaralanma olayımdan sonra yakınlarımıza bir yerlere taşınmış dünya üzerinde başka herhangi bir muhit kalmadığı için. İçimden de 'bari bizimkilere söyleyeyim de arabayı daha temkinli bir yerlere çeksinler, ne olur ne olmaz, bela geliyorum demez' diye düşünüyorum da... İşte o an kafama dank etti.
Araba nerde lan!!!
En son sabah çıkarken arabayı ben aldım, sonra hamama gittim. Yok yok, hamama dün mü gitmiştim, yoksa yarın mı gidecektim? Olduğum yerde kaldım. Bir elimde maden suyu şişesi, diğerinde Migros poşetindeki su... Sanki bir yerlerde cep telefonumu düşürmüşüm gibi koydu bana bu durum. Elimi cebime atıyorum anahtar cebimde, I Love Swedan yazılı mavi ayıcığın ucundan bir anahtar sallanıyor, diğer cebime atıyorum elimi, ruhsat orada? Siktir, arabayı kaybettim bir yerlerde, şimdi babam ağzıma sıççak. Büyük ihtimalle maden suyu şişesini götüme sokar, su şişesinin içindekiyle de boğar. Ay daha bekaretimi bile veremedim ya!!! Bari mahalleden uzaklaşayım da bizimkilerden birisinin görme ihtimaline karşı kafamı daha rahat toparlayayım.
Dönüş yolunda oturdum düşündüm. Sabah kalktım, hamama gittim, havuzdan çıkarken merdivenin başındaki adamın orta büyüklükteki ve pembemsi daşşaklarını gördüm (bu arada, niye hamama gelen bütün erkeklerin daşşaklarının pembe tonlarda olduğunu araştırsam iyi olacak, pembenin her tonuyla her an karşılaşma tehlikesi ile yaşıyorum), sonra çırılçıplak saunaya girdim, oradaki minik adam beni biraz kesti, çıktım, da ayran içtim, arabaya bindim tekrar (sonunda bir yerlerde arabayı hatırladım), CD player çalışmadı, KC'ye geldim.. KC'ye geldim evet. Araba KC'de. Oh.
Döndüm geri yürüdüm bütün yolu yok yere. Bir anlık dikkatsizlik, kafeteryadan yayılan o elit ve şuh kahve kokusu ile vitrinde gördüğüm pembeli pasta aklımı başımdan almış olmalıydı ki koskoca Opel Zafira'yı otoparkta unutup eve döndüm. Üstelik yolda aklıma ne araba geliyor, ne de ne halt yediğim. Aklım fikrim Android tabletten Androbook haline dönüşen yeni Asus'umda. O değil de, yolda gördüğüm araba bana malum olmasaydı da ben eve arabasız çıksaydım, babam beni resmi olarak afaroz eder sonrada çenesiyle sikerdi. Yok araba nerde, yok bıdı bıdı... Kafam ütülenirdi. Anlatamazdım da böyle böyle oldu diye; kafan nerde senin deyip bir de anahtarı elimden alırdı, zaten neredeyse hiç alamıyorum arabayı, bok yoluna gidip hamama da artık belediye otobüsüyle gider gelirdim. Demek ki herşeyin bir anlamı, önemi ve mesajı var şu dünyada...
Herşey iyi hoş da birisi sana reklam için para mı veriyor dostum?
YanıtlaSilHa bire markaları saymışın:D
ay kazanamıyorum ya.
YanıtlaSilbu bloga reklam bile alamıyorum :(