Böyle yine frapan bir moddayım. Kendimi yine olduğumdan büyük hissedip ona göre davranıyorum filan. Ağır kösele ayakkabılar, lacivert pantolonlar, beyaz gömlekler, üstüne kırmızı askılar. Evet, o zaman da var bu agresif belirtiler bende.
Uzun zaman internete kafelerden bağlandım ben. Wifi falan hak getire; bedava net var diye okulda poslara filan takılıyorum. Bangır bangır müzik dinliyorum fakültede, koca götlü sekreter de kurul toplantısından çıkıp müziği kısmamı rica ediyor. Arsızın tekiymişim şimdi bakıyorum da. Her kezban ibnenin olduğu gibi benim de bir gabile hesabım var ve salak gibi orada yüz fotoğraflarımı falan olanca açıklığıyla sergiliyorum. Neyse, adamın biri yazdı benim sahil kenarındaki fotoğrafıma. Çok hoşlandığı biri olduğunu filan yumurtluyor en banal şekilde. Ben de kezbancık; içim eriyor beni beğeniyor diye. Sevgilim olacak, iyi günde kötü günde yanımda olacak; mayın tarlası isimli şarkı aslında tamamen uydurma...
Bir süre yazıştık bununla, arada bana kamera açıyor ve nasıl bir cüretse artık pipisini filan gösteriyor. Bense alıp alamayacağımı hesaplıyorum içimden. İlginç ilginç iç çamaşırları herifte. Evlendiği kadın artık nasıl bir raharsa bunun tanga filan giymesine birşey demiyor. Adam sen ne ayaksın? diye bi düşünürüm benim kocam giyse yani.
Gel zaman git zaman artık yüz yüze buluşmaya karar verdik. Erol'un ağzına boşalmamdan önceki en büyük utanç kaynağımdır bu benim. Bunun için sahildeki milyon tane kafeteryadan birisinde buluştuk. Sanırım Pozcu'daki Gül'dü, o zamanlar pek popüler de değil oralar. Hala kayalıkların üstü örtülüp deniz doldurulmaya çalışılıyor, Kordon yapılacak. Ay tanrı günah yazmasın ama nasıl bir kadın, demezsiniz ki full a; üstüne bir de asla arkasını dönmüyor. Hepsi külliyen yalanmış. Benden çok hoşlanmış da, ilk defa arkasını dönecekmiş de, çok büyük müymüş de... Resmi olarak kendimden utandığım zamanlar geçirdim. Bu aldandı tabii benim ruganlara, beyaz gömleğe ve gri pantolona, monster bekliyor. Kaldı ki onunla birlikteyken küçük Coach kafasını bile kaldıramazdı herhalde. Şimdi düşündüm de ikimizi, ay yok. Midem kalktı. İki posta kusup gelmeliyim.
Bıdı bıdı konuşup çayımı nasıl içtiğimi hatırlamıyorum. Havadan sudan, çoluktan çocuktan, evden barktan konuşuluyor. Tabii ki bölüm ile ilgili herhangi bir ipucu vermiyorum. Çıkar gelir neyim, boku yedirmesin bana. Zaten çok gizliyim, neme lazım. Fakültede en son isteyeceğim şey benden yaklaşık 30 yaş büyük bir kadının adımı seslenerek beni araması. Kalkarken 'ailene benden daha fazla önem vermelisin' dediğimi hatırlıyorum. Sanki aileniz bir ortamda büyümüştüm de kendi çocuğu baba özlemi çekmesin istiyorum. Dramatik bir fedakarlık emaresiymiş aslında bu. Sonradan farkettim.
Galiba kalkmaya yetindiğimde 'sana geçelim mi artık' da demişti ama o an şuurumu kaybettiğimden reddetmiştim sonra görüşürüz diye. Ay ne münasebet yani, daha yeni tanışmışız, elektrik bile alamamışım, bir de evime mi götüreceğim? Sonra bekçiler ne düşünür hakkımda kim bilir, adım çıkar sitede. Caddenin girişine geldiğimizde 'benimle görülmek istemezsin herhalde' diyip yanımdan ayrıldı, koca bir makas alarak. Tanrıdan bir kez işe yarar bir davranış sergiledi.
Bir kaç sefer daha şehirde karşılaştık, direksiyonda gördüm filan, selamlaştık fakat hiç yalnız kalmadık. Şehir büyükmüş ki bir daha da herhangi bir ortamda da karşılaşmadık.
0 Yorumlar