İşin aslı, Türkiye'de bizzat tanığım, tanıştığım, içinde bulunduğum yada sempati duyduğum gruplar yada oluşumların haricinde kimsenin benim adıma birşeyler karalaması, içine benim de girdiğim bir topluluğun adına söylevler çekmesini yada yalan yanlış düzmece yazılar ile kendisine sempatizan toplamasını istemiyorum.
Neden mi bu satırları yazıyorum?
Bir facebook grubunda karşılaştığım ve Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim kitabının yazarı Murat Renay'ın davranışlarından ötürü.
İlk önce, facebook'taki cinsel yönelim odakları grupların ve sayfaların genelde müdavimi olmayıp sadece işleri düşünce oralarda boy gösteren garip insanları anlamakta zorluk çektiğimi itiraf etmeme gerek yok, çünkü çekmiyorum. Yıllar yada en iyi ihtimalle aylar önce açılmış gruplarda basitlik, ucuzluk, paçozluk, kevaşelik, fahişelik, orospuluk yada ona benzer şeyler için bile tek bir mesajı olmayan herhangi bir insana dair düşündüğüm tek şey, o alanın o insana hitap etmediğidir.
Öncelikli amacı link paylaştırmak olmayan bir grubun içine girip de ilk mesajı yeni açtığı blogunun linki olan bir insanı, abi sorgularım ben. Yani sen neden oradasın, neden gruba katıldın yada buradaki amacın ne.
Murat Renay'a yazdığım ilk mesaj 'buraya da mı damladın?' oldu. Ondan sonra zaten başladı herşey. Biraz geç kalmışım, erken davransaydım mesajlaşmayı buraya screenshot edip yapıştıracaktım fakat silmiş.
Evet, saldırmak istedim. Çünkü cinsel yönelimlerimi, davranışlarımı yada özel olarak paylaştığım bazı şeyleri insanların kendi çıkarları için kullanmasını, onlardan, bizlerden ve toplumun bir kesiminden kazanç elde etmek için 'dost canlısı' görünmeleri benim canımı sıkıyor. Saldırmamın tek sebebi, aslında Murat Renay'ın içinde bulunduğumuz comüniteleri işine geldiği gibi, fütursuzca, ahmakça ve bizlerin taleplerini göz ardı ederek reklam maksadıyla kullanmaya çalışması oldu. Baktı birisi ona diş geçirecek kadar saldırıyor, hemen arkadaş ayaklarına yatıyor.
...
Hayır efendim, ne münasebet. Arkadaşınız filan değilim sizin. Tıpkı dostluk kavramı gibi içi boşaltılmış bir serzeniş bu. Geçiştirme efekti, hayal dünyasındaki bir sanrı. Daha önce zerre kadar yazışmışlığımız, tanışmışlığımız yada birbirimize dair birşeyi okumuşluğumuz yokken ben birden düzeysiz, kıskanç ve zehirli bir yılan haline dönüşüp dünyada başka hiç bir işim yokmuşçasına bütün zehrimi Murat Renay'a kusuyorum. Yok öyle yağma.
Beni tanıyan, bilen, en az bir kere yazıştığım, görüştüğüm yada bir şekilde hayatının bir evresi bana değmiş olan herkes bilir ki ben çirkefimdir, ucuzumdur, paçozumdur, yeri geldiğinde fahişe yeri geldiğinde kezbanımdır. Düzey denen şeyden bihaberimdir, yeri gelince zehir damlatırım, yeri gelince bal. Anlayacağınız nabza göre şerbet vermesini bilirim. Hem zaten konu burada benim ne olduğum değil, Murat Renay'ın ne olduğudur.
İlk konuyu şimdilik burada noktalıyorum, çünkü yazdıklarının arkasına bir türlü duramayan Murat Renay, ilgili grupta yazdıklarını bir bir sildiği gibi gönderdiği post'u reklamın iyisi kötüsü olmaz style. hala orada tutuyor.
İkinci konu ise aslında ta yukarıda yazdığım şey: hiç kimsenin benim de içinde bulunduğum bir topluluğa dair sözcülüğe girişmemesi.
Her türlü magazin malzemesi tadındaki blogun ana unsurunu Bülent Ersoy oluşturuyor artık. Tıpkı bir önceki konudaki gibi bir genelleme, bir ortaya çıkma çabası, bir önde olma telaşı... Gays of Turkey isimli bir blog açarak gay olmayan bir bireyi orada sergileyemezsin. Çünkü Bülent Ersoy gay değil transeksüel bir birey. Eşcinselliği ile ön planda olmayan ama yanan kazanın içinden çıkmayı başaranları tıpkı içeri geri çeken 3. kalite lubunyalar misali temcit pilavı gibi ısıtılan Ferzan Özpetek... Üzerinden yüzlerce yıl geçmişçesine eskimiş Hamam filminden sahneler, Ahmet Yıldız'ın dramatik ve dokunaklı öyküsü...
Abi insanları rahat bıraksanız diyorum? İnsanların eşcinselliklerini açıklamış olmaları, cinsiyet değişimi ameliyatı olmuş olmaları yada çektikleri filmler sebebiyle izinleri olmadan her mecrada kontrolsüzce ifşa edilmelerini gerektiriyor mu bu özgürlük? Özgürlük kavramının sınırlarının genişliği, çoğu zaman insanların kişisel haklarına tecavüzü de kapsayan bir yayılım sergiliyor Türkiye'de. Hem de bu azıcık da olsun tanınmış, 2 blog yazdı diye yazar sayılmış, 3 tane mash-up'u fütursuzca arka arkaya sıralamış ve arsızca Dj meslek takısını almaktan geri durmamış insanlar tarafından yapılıyor. Bu da benim canımı sıkıyor.
Hiç kimsenin kişisel alanını özgürlük gibi tanımı kesin olarak belli olmayan bir davranışın arkasına sığınarak ihlal etmemelisiniz.
Neden mi bu satırları yazıyorum?
Bir facebook grubunda karşılaştığım ve Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim kitabının yazarı Murat Renay'ın davranışlarından ötürü.
İlk önce, facebook'taki cinsel yönelim odakları grupların ve sayfaların genelde müdavimi olmayıp sadece işleri düşünce oralarda boy gösteren garip insanları anlamakta zorluk çektiğimi itiraf etmeme gerek yok, çünkü çekmiyorum. Yıllar yada en iyi ihtimalle aylar önce açılmış gruplarda basitlik, ucuzluk, paçozluk, kevaşelik, fahişelik, orospuluk yada ona benzer şeyler için bile tek bir mesajı olmayan herhangi bir insana dair düşündüğüm tek şey, o alanın o insana hitap etmediğidir.
Öncelikli amacı link paylaştırmak olmayan bir grubun içine girip de ilk mesajı yeni açtığı blogunun linki olan bir insanı, abi sorgularım ben. Yani sen neden oradasın, neden gruba katıldın yada buradaki amacın ne.
Murat Renay'a yazdığım ilk mesaj 'buraya da mı damladın?' oldu. Ondan sonra zaten başladı herşey. Biraz geç kalmışım, erken davransaydım mesajlaşmayı buraya screenshot edip yapıştıracaktım fakat silmiş.
Evet, saldırmak istedim. Çünkü cinsel yönelimlerimi, davranışlarımı yada özel olarak paylaştığım bazı şeyleri insanların kendi çıkarları için kullanmasını, onlardan, bizlerden ve toplumun bir kesiminden kazanç elde etmek için 'dost canlısı' görünmeleri benim canımı sıkıyor. Saldırmamın tek sebebi, aslında Murat Renay'ın içinde bulunduğumuz comüniteleri işine geldiği gibi, fütursuzca, ahmakça ve bizlerin taleplerini göz ardı ederek reklam maksadıyla kullanmaya çalışması oldu. Baktı birisi ona diş geçirecek kadar saldırıyor, hemen arkadaş ayaklarına yatıyor.
...
Hayır efendim, ne münasebet. Arkadaşınız filan değilim sizin. Tıpkı dostluk kavramı gibi içi boşaltılmış bir serzeniş bu. Geçiştirme efekti, hayal dünyasındaki bir sanrı. Daha önce zerre kadar yazışmışlığımız, tanışmışlığımız yada birbirimize dair birşeyi okumuşluğumuz yokken ben birden düzeysiz, kıskanç ve zehirli bir yılan haline dönüşüp dünyada başka hiç bir işim yokmuşçasına bütün zehrimi Murat Renay'a kusuyorum. Yok öyle yağma.
Beni tanıyan, bilen, en az bir kere yazıştığım, görüştüğüm yada bir şekilde hayatının bir evresi bana değmiş olan herkes bilir ki ben çirkefimdir, ucuzumdur, paçozumdur, yeri geldiğinde fahişe yeri geldiğinde kezbanımdır. Düzey denen şeyden bihaberimdir, yeri gelince zehir damlatırım, yeri gelince bal. Anlayacağınız nabza göre şerbet vermesini bilirim. Hem zaten konu burada benim ne olduğum değil, Murat Renay'ın ne olduğudur.
İlk konuyu şimdilik burada noktalıyorum, çünkü yazdıklarının arkasına bir türlü duramayan Murat Renay, ilgili grupta yazdıklarını bir bir sildiği gibi gönderdiği post'u reklamın iyisi kötüsü olmaz style. hala orada tutuyor.
İkinci konu ise aslında ta yukarıda yazdığım şey: hiç kimsenin benim de içinde bulunduğum bir topluluğa dair sözcülüğe girişmemesi.
Her türlü magazin malzemesi tadındaki blogun ana unsurunu Bülent Ersoy oluşturuyor artık. Tıpkı bir önceki konudaki gibi bir genelleme, bir ortaya çıkma çabası, bir önde olma telaşı... Gays of Turkey isimli bir blog açarak gay olmayan bir bireyi orada sergileyemezsin. Çünkü Bülent Ersoy gay değil transeksüel bir birey. Eşcinselliği ile ön planda olmayan ama yanan kazanın içinden çıkmayı başaranları tıpkı içeri geri çeken 3. kalite lubunyalar misali temcit pilavı gibi ısıtılan Ferzan Özpetek... Üzerinden yüzlerce yıl geçmişçesine eskimiş Hamam filminden sahneler, Ahmet Yıldız'ın dramatik ve dokunaklı öyküsü...
Abi insanları rahat bıraksanız diyorum? İnsanların eşcinselliklerini açıklamış olmaları, cinsiyet değişimi ameliyatı olmuş olmaları yada çektikleri filmler sebebiyle izinleri olmadan her mecrada kontrolsüzce ifşa edilmelerini gerektiriyor mu bu özgürlük? Özgürlük kavramının sınırlarının genişliği, çoğu zaman insanların kişisel haklarına tecavüzü de kapsayan bir yayılım sergiliyor Türkiye'de. Hem de bu azıcık da olsun tanınmış, 2 blog yazdı diye yazar sayılmış, 3 tane mash-up'u fütursuzca arka arkaya sıralamış ve arsızca Dj meslek takısını almaktan geri durmamış insanlar tarafından yapılıyor. Bu da benim canımı sıkıyor.
Hiç kimsenin kişisel alanını özgürlük gibi tanımı kesin olarak belli olmayan bir davranışın arkasına sığınarak ihlal etmemelisiniz.
0 Yorumlar