Bu blogdan yolu en az bir sefer geçmiş olanların karşılaşma ihtimali yüksek olan garip bir fobim var: Tuvaletimi yaparken talebim dışında görülmek.
Cumartesi günüydü. Yeni işteki ikinci haftasonumu gelmiştim ve tutturabildiğim yeni dikişi kendi çapımda kutlamak üzere Kızılay'a inmek ve o çok sevdiğim Hatay dürümcüsünü ziyaret etmek niyetindeydim, tabii ardından T-Der'deki kızları Yeşim mağazası ve LCW'yi de ziyaret edecektim.
Bağırsaklarım, bu aralar bana fazlasıyla oyun oynuyor. Bunun Ankara'nın genelinde yaşanan sarkastik ve bence daha da korkunç boyutlara ulaşacak olan ishal vakalarıyla bir ilgisi olabilir mi bilmiyorum ama, bir kraliçeye yakışmayacak şekilde, olur olmaz yerlerde büyük tuvaletim geliyor bazen. Mesela metro treninin içinde, Sıhhiye dolmuşunda yada 234 numaralı belediye otobüsünde. Başka bir açıklaması da, zoraki şekilde yoluna soktuğum beslenme alışkanlıklarım dahilinde bünyemin normale dönmüş olmuş olabileceği gerçeği.
İşten çıktıktan sonra Sıhhiye dolmuşuna bindim. Ostim denilen garip yerde çalışıyorum ve lokasyondan bir şekilde çıkmayı başarmak, üniversitedeyken girdiğim en kazık kimya sınavlarından biraz daha zor. Ofisten canımı zor kurtarırcasına çıktım ve kendimi yaklaşık yedi yüz uzun metre uzaktaki dolmuş güzergahındaki eski Magirus'lardan birisine zorla attım. İçinde sarı saçları boyanmaktan palyaçoların naylon saçlarına dönmüş büyük memeli ve leopar desenli bluzlu bir teyzeyle bol miktarda şekilsiz beden işçisi vardı, bir kraliçenin sıklıkla düşmemesi gereken nadir anlardan biri. Bir tane de yüzüne bakılır bir şey vardı da aklım bir türlü büyük tuvaletimden gitmiyordu.
Bir taraftan da acaba Kızılay'da nerenin tuvaletini kullansam diye içten içe pazarlık ediyordum kendimle; Starbucks'ın ki mi, Burger King'in ki mi yoksa Mc Donalds'ın ki mi? Kızılay AVM'de karar kıldım. Hem daha publicti, hem temiz olma ihtimali daha yüksekti.
Ulus'tan çığlıklar atılarak yapılan bir metro aktarmasından sonra Kızılay AVM'ye varıldı, detayları sormayın, çünkü çok kalabalık, yavaş ve ucuzdu. Birinci kattaki erkekler tuvaletine girildi. Orayı daha önce hiç ziyaret etmemiş olanlar için kısa ve çirkin bir betimleme yapmak gerekirse, köşeye sıkışmış bir kabinin içinde yaptığınız her boşaltım işleminin detayı duyuluyor ve bu benim benden beklenmeyen tuvalet fobimin başlıca bileşenini oluşturuyor.
Tuvalette yaptığım şeylerin duyulmasından utanıyordum ve bu benim sahip olduğum büyük zaaflardan biriydi.
Yaşadığım en büyük utançlar listesinin ilk sırasına bir an için Erol'un ağzına boşalmak aktivitem yerine bunu koyduğuma yemin edebilirdim.
Hemen uzanıp kapının aralığını kapattım. Fakat daha ciddi bir problem ile karşı karşıya kalacağımdan habersizdim: kapının kilidi kırıldı. Tanrı o anda canımı alsa yeriydi. Tuvaletimi yaparken bir çift göz tarafından istemli yada istemsiz şekilde izlenmek zorunda kaldığım yetmezmiş gibi bir de küçük coachumla tapılası popişim ortada olduğu halde, umumi bir tuvalette iki büklüm kalmıştım, ayağa kalksam olmayacaktı, otursam kapı açılacaktı. Bacaklarım kapıyı kapalı tutmaya yetmiyordu, kollarımı öne ittirdiğimdeyse küçük coach klozete sıkışıp çişimi yapmamı engelliyordu.
Bir an için gevşemeye karar verdim. Çünkü olan olmuştu. Kapıyı bırakıp klozete oturup küçük coachın içinde birikenleri olanca kudretiyle boşaltmasına imkan tanıdım ve ardından bir öncekinden daha da ciddi bir olay oldu: Tuvaleti boş sanan delinin teki içeri dalmaya çalışıyordu. Klozetin üstünden kalkıp pantolonum aşağıda olduğu halde kapının arkasına sırtımla dayanıp DOLU diyebildim demesine. Saldırı bertaraf olmuştu olmasına, fakat bu stresi yaşarken bir türlü büyük tuvaletimi yapamamıştım ve işin gerçeği, patlamak üzereydim.
En acilinden klozete geri oturup o işkencenin bitmesi için tanrıya yakarmayı düşünürken, günün en ciddi rezaleti ile karşılaştım; tuvaletin kenarından sızıp taş rengi fayansların üzerinde akıp giden su birikintisi kabinin altından çıkmak üzereydi ve dışardakilerin hakkımda ne düşüneceği konusunda kafamda yaklaşık on milyon tane farklı fikir vardı. Mesela, klozetin dışına işedi hayvan, nasıl sıçtıysa tuvaleti tıkadı hayvan, herifte ne yarrak varmış, deliği tutturamadı. Bunların bir kısmı, sonradan düşünüldüğünde seksist ve çekici yaklaşımlarmış gibi görünse de, terden sırıl sıklam olmuş bir LCW kilot ve gömlekle düşünebildiğim tek şey, Kızılay AVM'nin mezarım olmasını istediğimdi. On dakika içinde, dünyadaki en büyük kabusumu üç sefer yaşamıştım.
İşimi bitirip dışarı çıktığımda karşımda iki tane adam vardı, onları gösterip yalnızca 'sanırım sızdırıyor' demekle yetinebildim.
Yemin ederim okurken olay gözümde canlandıkça ben acı çektim burada, seni düşünemiyorum. Oy anam oyyyy!!!
YanıtlaSilsen gel bana sor :D
Silpuhahahaha koptum yeminlen :D bende nefret ederim kilitli olmayan kabinlerden 2. nefret ettiğim şey ise tıpkı pisuvar gibi klozettir.
YanıtlaSilaaa.
Silpisuvarlara laf söyletmem cybi. klozete de. öbürüne çömelemiyom ben.
Off içim sıkıştı benim de okudukça... Geçmişler olsun... Böyle durumlarda alışveriş merkezlerindeki en kuytu köşelerde, insanların çok yol yürümemek için tercih etmedikleri uzaklıklardaki ya da üst katlardaki tuvaletleri tercih etmek gerekiyor... Hatta her zaman diyelim... O tuvaletler daha temiz ve geleni gideni az oluyor... Bu yazdıklarımdan da anlayabileceğin ve planlı olduğumu görebileceğin üzere benim de bu konuda takıntım var malesef :/
YanıtlaSilben de kuytuyu aradım ama işte... :)
SilSenin yerinde olsaydım, bu yaşananlardan sonra kimseye aldırmadan tuvaletin zeminine kendimi bırakıp, tepine tepine ağlamıştım.
YanıtlaSilHalka açık tuvaletleri kullanmak işkence.
Tanrı tarafından kutsanmış bir Kraliçe için yakışık almayacak davranışlar bunlar :)))
Sil