Kışın orta zamanlarından uzun bir süredir hazzetmiyorum. Çünkü hava erkenden kararıyor, gri ve koyu renkli bulutlar içimi kasvetle dolduruyor. Kaldı ki dört gibi batan güneşin yokluğunu iliklerimde hissediyorum.
Yine böyle karmaşık, çirkin, iğrenç ve bitmek bilmeyen bir gündü. Lise birinci sınıftaydım ve ilköretim sınıfından tanıdığım Delfin (asıl adı tabii ki bu değil) denen bir kızla aynı sınıfta okuyorduk. O da benim gibi 'bir Anadolu lisesine kapak atamamıştı'. Ve, homoseksüel bir erkek olarak bile, bugün aklımda kalan en önemli detayı, yaklaşık iki basketbol büyüklüğündeki memeleriydi töbe bismillahülrabbinalemin. Günaha girdiğim gibi sizi de soktum bacılar, kardeşler...
Çok çirkin bir anı olarak, analitik geometrici Nurcan'ın hayatımı yakma girişiminden şurada bahsetmiştim. Bu unutularak üzerine onlarca kat sünger çekilmesi gereken anının içinde de, yine Nurcan'ın imzalayacağı yoklama kağıdına 'orosbu' yazan ve adı, papirüslere yazılarak sirkeli sularda yakılasıca Ferhat var.
Pazartesi günüydü hiç unutmam. Pırıl pırıl, tertemiz kıyafetlerimle okula gelmiştim ve okulun saat 3 civarında bitmesini bekliyordum derslere girip çıkarken. O aralar, belirgin bir kimlik bunalımının içindeydim ve arkadaş çevremi oluşturma derdindeydim (o zamandan belliymiş ne mal olacağım) ve Ferhat'la minik çetesi, benim edinebileceğim 'arkadaş' grubunun içinde yer alabilme potansiyeline sahipti.
Öğle yemeğinden gelmiştik. Öğle yemeği dediysem bakmayın; kantinde yenmiş ne idüğü belirsiz iki hamburgerle bir şişe koladan ibaretti yaşamım; belki de bir kaç parça ne tür bir yağın içinde kızardığı belirsiz soğuk patates.
Öğretmenin derse girmesine ramak kala Delfin, göz yaşları içinde sınıfa girdi. Elleriyle yüzünü kapatıyordu, en yakın kankisine dert yanarak sırtını gösteriyordu. Bütün sınıfın ilgi odağı olmuştu Delfin, dolayısıyla ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk ki sınıfın neredeyse tamamının yediği hamburgerlerin ağzına geldiğini hissettim.
Delfin'in sırtında, kocaman bir tükürük lekesi vardı; kahverengi, yeşil balgamla karışık ve aşağıya doğru akan.
Delfin ağlıyordu, apar topar birisinden bir tişört bulundu, Delfin tuvalette üç tane kız tarafından şakakları ve bilekleri soğuk sularla ve kolonyalarla ovularak sakinleştirildi, ardından bulunan kirli tişörtle derse geri getirildi gözleri ağlamaktan şişen kan çanağı gibi gözleriyle. Yıpranmıştı. Bu arada, yıl 2000 filan; camdan Ankara metrosunun viyadükleri takılıyordu.
Teneffüste Delfin Ferhat'ın üstüne yürüdü. Delfin, memeleriyle bile Ferhat'ı dövebilecek kadar güçlüydü ve sanırım sınıfın içinde evire çevire de dövdü. Sonra...
Hikayenin bu kısmını hatırlamıyorum. Delfin sanırım neden ona baktığımı filan sorguladı. Kendimin farkında olduğum halde o basketbol toplarından kendimi alamıyordum. Bana sataştı ve sonra...
Delfin'e attığım bir tekmeyi ve 'yürrü, taş arabası' dediğimi hatırlıyorum. Bir kaç dakika sonra kendimi sınıf öğretmeni kimyacı Artemis'in önünde buldum öğretmenler odasının kapısında. Delfin, koşarak öğretmenler odasına gitmiş ve Ferhat'a yaptığını bana da yaparak beni ispiyonlamıştı.
Kimyacı Artemis, beni kâle bile almadan 'bu olayı dosyana uyarı cezası olarak ekleyeceğim' demişti. Hayatımda ilk kez, bir uyarı cezası almıştım.
Hafta benim için bitmedi. Uzadıkça uzadı, sündükçe sündü. Fakat iğrenç maceralarım sürmeye devam ediyordu, olanca hızıyla.
Yanlış arkadaş seçiminin kurbanı mı olacaktım yoksa?
Bir sonraki yazınızı merakla bekliyorum!
YanıtlaSilHaftasonuna doğru gelir bir tane daha :)
SilSaol :)
bence Ferhat gibi sende dayak yedin evrilip çevrilip ama o detayı atlamışsın gibi :D
YanıtlaSilyok ya. yemedim dayak filan.
YanıtlaSiledepli bir lubunyaydım o zamanlar.
delicesine korkardım okulda başıma birşey gelecek filan diye.
şimdi olsa, siker atardım ortamı :P
Ne memeymiş arkadaş hala unutmadığına göre :D
YanıtlaSilDevamını yaz ama hadii :D
Di mi? Bence de. Gören hetero sancak beni bu yazıyı okuduktan sonra. Ondan korkuyorum. 😎
Sil