Felaket derecede iğrenç bir ortamda yine beklenen şekilde fazladan utangaçlıklar yaşadıktan sonra, utanç içinde kaçtım o sinemadan. Karanlık, dar ve koltukları buram buram seminifer sıvısı kokan bir salonda ikinci kalite bir sinevizyon aparatıyla birşeyler izlemek cazip gelmedi.
Şanslıyım ki Starbucks'ın Atatürk Bulvarına bakan bahçesinde, cam kenarında küçük ve sevimli bir masa bulabildim. Geleni geçeni izleyebileceğim "bir yer". Bu arada, Growlr da da iki kişi 0.1km yakınımda görünüyor. Birisi A.Ş.T.İ.'de görüp ayaklarım popoma vurarak görmesin diye kaçtığım, ardından pizzacıda iki tane ekstra büyük boy pizzayı boğazıma dizen lubunya...
Ne kadar acı verici bir ruh hali aslında benimki. Daha bir kaç gün önce ayrılmaktan, terk edilmekten, kollarımın kalkmıyor oluşundan dert yanarken bugün kalkıp da size ateşli kenar mahalle erkekleriyle dolu vasat bir üç film birden sinemasından çıkıp bir post yazabiliyorum ayak üstü. Bu benim ikizler burcu olmamdan kaynaklanıyor olabilir mi; bu yüzsüzlük abidesinin ibret-i vesikası?
İzole yaşamlar sürüyor olmanın verdiği bir haz bu bendeki şu anda. Akvaryum gibi bir cam parçasının ayırdığı paravanın ardında oturup geleni geçeni hayvanat bahçesindeki maymunlar gibi seyretmekten ilginçtir ki büyük zevkler alıyorum. Az önce yüzünü görmediğim bir el bacaklarımın arasında dolanırken de aynısını hissediyordum. Tıpkı onların bizi izlerken duydukları karşı konulmaz acıma duygusu gibi. Daha bir sene önce sermaye diye lanetlediğimiz bir restoranda yine yapay, seviyesiz, arsız ve küstah kahkahalar atıp hayatımızdaki en önemli şey "yaşamaya devam etmek" değilmiş gibi iPhone 6'dan, Diesel'in kotlarından yada Hotiç'teki Harley Davidson botların harikalığından bahsetmeye devam edip onlara sahip olamadığımız için kendimizi kötü hissediyoruz dünyanın parasını bayıldığımız kalori deposu ve içinde ne olduğuna dair hiç bir fikrimizin olmadığı sıcaklı soğuklu içeceklerimizi yudumlarken. Tabii bir de benim aklım bu aralar Galaxy Gear Fit'te.
Sonunda pişmanlık olan bir boşalma neler yazdırabilirdi, düşünün hele...
Kötü hissettirmesi gereken bir çok şey sayabilirim şu anda kendime.
Mesela adı lazım olmayan biri geçecek diye kapatılan Atatürk Bulvarı'ndaki mavili kırmızılı lambalardan rahatsız olmalıyız. Ayol yüze yakın araba geçiyor bir seferde yalnız bir kişinin güvenliği için. Bunun sebebi ne diye sormuyoruz bile. Utanmasa selfie çekecek birileri bile çıkabilir içimizden.
Yada neden yüzünü görmediğim bir el bacaklarımın arasında dolaştı? Onun yüzünü görebilecek medeni gelişmişlik mertebesine neden erişemedim?
Not: uzun zamandır alıcı gözüyle bakmadım fakat Ankara'da harika erkekler var. Yolda filan göz göze gelince gözlerinin içindeki parıltı sarıyor insanı. Acaba seviliyorlar mı biri tarafından yada seviyorlar mı birini?
Şaka bir yana, baya profesyonel bir mıncıklamaydı. Herif dokunacağı yerleri iyi biliyordu. Gözümün kararışı, sonra aydınlanışı hala aklımda.
Ya neyse. Daha kızlarsoruyor.com da "eşcinsel" diye arama yapıp sorulmuş soruları okuyup onlara yanıt filan yazıyım diyorum. KTOG'cun blogundan gittiğim linkte karşıma çıkan düzelme davetlerini LCW edeceğim.
Ciao.
0 Yorumlar