Hayalini kurduğumuz bedenlerin göreceli olarak ulaşılmazlığı belki de bizi bizden alan başlıca şey. Etrafımızda öylesine güzel şeyler, insanlar yada en basit haliyle imkanlar dururken sürekli olarak uzaklara bakıp oralara erişmeye çalışmak, etrafımızda olan bitene başlı başına bir haksızlıkmış gibi gelmiyor mu size?
Yoluna girmeyen şeylere baktığımda, neresinden tutarsam tutayım, içinden çıkamadığım bir "büyük aile" kavramının içindeyim. Dünyanın bu yanından kalkıp öteki tarafına gitmiş, gelirken de yüz kadar ülkeye uğramış bir adamla ve onun iki eski sevgilisini oluşturduğu garip bir sac ayağının içinde buldum kendimi. İtiraf ediyorum ki, dünyanın öbür ucundaki ülke ve oradan gelirken uğranan 100 kadar ülkede olma halini kıskanıyorum.
Genel haliyle çok iyi insanlar fakat kendilerine göre ihtirasları yok değil. Bunların varlığı ise bana dünyanın neresinde olursak olalım, içimizden asla sevgiye bağlı kıskanmayı atıp daha da arınmış bir hale gelemeyeceğimiz gerçeğini gösteriyor. Hem neden sevdiğimiz insanları kıskanmaktan vazgeçelim ki?
Evet, ona sarılmayı seviyorum, koklamayı da. Hatta biraz sertleşerek hareketlerimi kısıtlamasını, bileklerimi başımın üzerinde sıkıca tutmasını ve bunu bedenimi kullanmak için bir araç gibi nitelemesi hoşuma gidiyor fakat sanmıyorum ki, o büyük ailenin içindeki o ve ben olamayacağız. Değerli hissediyorum, değer veriyorum. Geçirdiğim zamanın kalitesi yeni taşındığım bu şehirde belki de geçirdiklerimin içinde en iyisi fakat...
İnsanoğlu nankör işte, karınca kararınca azla yetinmeyi bilmek yerine hemen hemen hepsi, tümü ve bütünüyle onun olsun istiyor. Bu belki de bizi en çok yoran şey.
04.02.2016, Mersin
0 Yorumlar