Geçenlerde yeni bir yerle çalışma ihtimalimi değerlendirmek üzere iş görüşmesindeydim. Klasik şekilde, yaptıklarımı - başardıklarımı, ortaya koyduklarımı - koymayı istediklerimi ve üzerinde çalıştıklarımı sıraladıktan sonra konunun belki de en gereksiz ve sevmediğim kısmına geldik. Çalışma günleri ve saatleri.
Gayet hoş ve aslında başka bir beğeni skalası içinde hoşlanabileceğim bir adamdı karşımdaki; sabah 9'da mesaiye başlıyoruz ve 18.30'da bitiriyoruz ama işler olursa kalıyoruz (burada gözlerimi devirip suratıma eblek bir gülümseme ilave ettim) ve cumartesi günleri de çalışıyoruz.
Kraliçeniz, Mersin faciasından bu yana cumartesi günleri çalışmayı tercih etmiyor, yada cumartesi günlerini esnek tutmayı talep ediyor. Çünkü bunun bir kaç milyon farklı gerekçesi var hepsini birden burada açıklamayı elbette ki düşünmüyorum fakat ortalama 45 tuvalet kağıdı rulosu uzunluğundaki gerekçeler listemin başında "dinlenebilmek" geliyor.
Dünyadaki iş planlarına ve çalışma modellerine şöyle bir göz atan klasik Türk tipi işverenin gözlerini pörtleteceğini şöyle bir kenara bırakırsak, iş dünyası artık hedef-sonuç ilişkisi dahilinde çalışıyor. Yani, sana taksim edilen işi zamanında ve olması gereken şekliyle teslim etmen beklenirken bu işi ofis ortamında yapmanı dünyanın pek çok farklı yerinde artık beklemiyorlar. Yani işini nerede istiyorsan orada yap abi diyorlar. Yeter ki işini zamanında ve eksiksiz teslim et. Şu anda çalıştığım kurumsal iletişim kategorisinde dahi aslında haftanın 5 günü işe gelmesem ve işlerimi e-posta / whatsapp üzerinden teslim ediyor olsam kimse bana ofise niye gelmiyorsun demez.
Bir de işin cumartesi günü de çalışıver canıım diyen laçka, sığ, iğrenç, paragöz ve cumartesi günü çalışmakla para kazanabildiğini sanan işverenler tarafı var.
Ağbi, çalışamam. Niye mi? İşte o liste.
- Ben senin gibi ofise saat 12'de canımın istediği gibi gelip saat 3'te de siktir olup evime gidemiyorum.
- Lanet olası Ankara ulaşım sistemi dahilinde evden 7'de çıkıyorum ki 9'da ofiste olabileyim. 6.30'da çıkıyorum ve 8'i biraz geçe eve girebiliyorum. Senin gibi yerden bir metre yükseklikteki bir jipin içinde diğer arabaları ezercesine yol açamıyorum kendime.
- Sen nasıl ki 3'te filan çıkıp arkadaşlarınla buluşmaya, kahve / bira içmeye gidebiliyorsan benzer sosyal aktiviteleri ben de kendi çevremle gerçekleştirmek istiyorum ve bu benim en temel haklarımdan biri.
- Dinlenmeye, kendime gelmeye ve benden talep ettiğin yaratıcılığı sunabilmem için ofis dışında bir yerlerde zaman geçirmeye ihtiyacım var ve ofis dışında daha iyi üretebiliyor olabilirim. Sana para kazandırıyorsan bana saygı du-ya-cak-sın.
Böyle devam eder gider.
Hiç unutmam, Mersin'de çalıştığım şirkette, satın aldığım bir ürünü teslim almak için kargoya kadar gitmiştim. Henüz saat 9 bile olmadan cep telefonuma bir mesaj düştü; "cumartesi günleri ofiste olursan sevinirim, çalışanların motivasyonu için bu gerekli" yada gibi bir şey. Abi, olmicam belki, belki o cumartesi günü ofise gitmek istemiyorum, belki götümü siktiricem o cumartesi sabah, belki bir iki tane arkadaşımla buluşup cumartesi günü sabahımı tembellik ederek geçirmek istiyorum? Çalışanların motivasyonu önemli de benim motivasyonum ne olacak? Kendimi hep ucuza sattığımdan di mi bunlar?
Aynı çok konuşkan-az çalışkan arkadaş, bir başka cumartesi gününün sabaha karşısında ofiste kalan bir parça brokoli kalıntısını yediği için tam mesai saatinin başlangıcında ofisin ortasına kusarak hastanelik oldu. Bense tesadüfen o cumartesi günü Kurabiye ile Tarsus'a gitmiştim, yeni arabayı hayırlayalım istemiştik. Apar topar döndük, herifi ziyaret ettik ve yanında daha fazla kalmadığım için bir de triplerini çektim hafta boyunca.
Gerçi sonradan öğrendim ki, bütün o self-zehirlenmeler, gece sabahlıyoruz ayağına ofisin Whatsapp grubuna fotoğraf atmalar, tembelliğin üzerini örtmek için oynanmış usta işi oyunlarmış. Şimdi, kimi görsem konu bir şekilde oraya gidiyor ve herkes yaka silkiyor; aldığı hizmetin kalitesizliğinden yada parasını ödeyip alamadığı hizmetlerden.
Saygı tek taraflı kazanılan yada duyulan bir şey değil. Karşınızdaki insanı anlamaya ve aslında yanınızda çalıştırdığınız insanların sizin için önemli olduğunu idrak ettiğinizde, kendinizi onların yerine koymayı becerdiğinizde gerçek başarıya ulaşacaksınız.
Sizi suistimal mi ediyorlar, dışardan çalışacağım dediği halde işleri teslim etmiyor yada eksik mi teslim ediyorlar; o zaman koyun götlerine gitsinler, gitsinler ve ücra kasabaların ikinci kalite ajanslarında google'dan buldukları telifli fotoğraflarla tasarım yapıp mahallenin 2. el cep telefonu satan Gürbüz Dayı'sına iş sunsunlar.
Çalışan, ortaya güzel şeyler çıkaran, pozitif takım arkadaşlarınızı koruyun kollayın; haftada yarım gün daha izni çok görmeyin. Yeri gelecek o insanlara ve o insanların yaptıklarına ihtiyacınız olacak.
fotograf netten çormuş bende diyorum bu böyle tarz giyinmez ne alaka diye :O
YanıtlaSil