Sabah geldiğimde masamda kahvem ve jelibonlarım hazır olsun; toplantıya başlamak için beni ve iflah olmaz derecedeki büyük egomu ve indirilemeyen kibrimi beklesinler, etrafımda iki tane asistanım bir tane saxocum bir tane de rimcim olsun mesela.
Fikirlerimi ortaya attıktan sonra herkes onları kapışmak ve akla hayale gelmeyecek bir istekle hayata geçirmek için sıraya girsinler ve ben üst düzey şeyleri yaparken asistanlarım filan benim verdiğim işleri yapsınlar...
Plaza bearı olmak böyle bir şey olsa gerek. Ne kadar çok verirsen o kadar fazlasını istemek zorundasın; istemek yetmiyor, insanlardan bir de bunu almayı başarman gerekli. Yeri geldiğinde onların arkadaşı, yeri geldiğinde takımlarının lideri, yeri geldiğinde patronları filan olmayı becermen gerekiyor.
Bunlardan hangisi Kraliçe'nizde var?
Tabii ki yalnızca işin hayal kurma kısmı. LOL.
Bu satırları bir web sitesinin SEO'su için trilyonlarca anahtar kelimeyi bir araya getirip kocaman bir bulut yapan uygulamanın tekine yazdığım listenin upload olmasını beklerken yazıyorum.
Kendi işimizi doğru araçları kullanarak kolay ve hızlı bir şekilde görebilecekken aslında seks efendileri haline gelmiyor muyuz a dostlar (mecburen dostum ilan ettim sizleri yeniden) ? Birine iş vermek, verdiğiniz iş karşısında onun suratının aldığı şekli görmek ve bu şekilde inanılmaz ferro-hırpanı, maskülenlikle yağlanmış siklerimizden zevk alır bir halde hissetmiyor muyuz?
İşin gerçeği, hissediyorum, işin gerçeği hissediyorsunuz ve bu his, dünyada paranın satın alabileceği en az yirmi trilyon şeyden daha oturaklı ve tatmin edici bir tavır.
Devir yarışma ve birbirine fark atma devri. Yarışta birisini yaralamışsın, hırpalamışsın, ezmişsin, öldürmüşsün, onurunu kırmış-insanlık gururunu ayaklar altına almışsın. Dert değil, hepsi geçer.
Bok geçer.
neyse,
0 Yorumlar