O günden bugüne tam 14 gün geçti ve şimdi ...
İyi sayılırım.
Yaklaşık üç yüz milyon yaşındaki bu blogun eski okuyucuları ruhumdaki ve bedenimdeki değişimleri yakından biliyor artık. Amorf bir ergenden kır saçlı, çok tatlı bi göbekli ve aynı zamanda her gün gömlek giyen bir ayıcığa dönüşümüm sayesinde kendimle daha fazla dalga geçebilmemi ve aynı zamanda sizi daha fazla itin götüne sokup çıkarabilme kudreti verdi.
29 Mart akşamıydı. Öğleden sonra hafif hafif üşümeler ve ürpermeler gelmeye başlamıştı. Koy götüne AMK kahkahaları atarak 3. kitabımın final sahnesini yazmak üzere kendimi herhangi bir şeye aldırmadan sokağa attıktan sonra Çin'den yükselen Kraliçe'ye dair üzerimde hiç bir emare yoktu (yalan, ödüm bokuma karışıyordu). Sonuçta 35 yaşında ve aynı zamanda 5 kişilik bir ekibi yönetmeyi başarmış bir orta-düzey-yönetici olan Kraliçe'nizin başka bir Kraliçe ile alıp verebileceği tek şey hükümdarlığa ve belki de yöresel pastalara karşı bir kaç tarif olabilirdi. Laf aramızda, beyaz çikolatalo pastalara halen tapıyorum. (yazarken bile elim ayağıma dolaştı)
Dur durak bilmeden devam ettiğim markalama çalışmalarımdan birisine devam ederken ani bir fikirle yatmaya karar verdim ve yorganı başıma kadar çekerek başıma geleceklere hazırlanmaya başladım. Çünkü biliyordum ki ateşim yükselecekti.
...
Sadece 1 saat sonra üzerimde bir pike, bir battaniye ve bir yorgan varken, kaloriferi 4'e kadar köklemişken ve yatağımı da kaloriferin önüne çekmişken zannngır zannnngır titriyordum. Bir süre sonra geçer sanıyordum fakat geçecek gibi değildi. Bunu şöyle aşmaya karar verdim: telkin.
Telkin; telkin tamam da nasıl?
Bir ara "We are Borg;" bile demişim.
Benim tam olarak nerem Borg acaba.
Star Trek'i azıcık azaltmam gerekiyor sanırım.
Kendimi oradan oraya; yerden duvara, duvardan tavana, tavandan banyoya, banyodan logara, logardan bahçeye ve bahçeden de en yakın çöp tenekesine atmayı düşündüm. Yeter ki titremem geçsin istiyordum. Ateşliydim ve çığlık çığlığaydım.
Aman tengrim, daha neler neler... Ankara - Mersin arasındaki yolculukları hatırlayıp histerik sancılar mı çekmemişim, Erdemli'de gömülmek istediğim mezarlığa beni gömün diye vasiyetler mi bırakmamışım.. Hatta pornhub hesabımı sevgilime bırakmışım. Cesarete bak. Yürek yemiş filanım herhalde. Sevgilime bıraka bıraka pornhub bırakıyorum. Götümü kuru kuru siker duysa.
Bundan daha fenası bu blogun erişim bilgilerini bırakmak olurdu herhalde. Ahahaha (hastalıklı bir kahkaha atıldı burada)
Neyse, kalktım 3 fışırdayan foşfoş içtim de sabaha kadar prennsesler gibi uyumuşum.
Bu ateşli histeri krizi esnasında blogosferden tanıdığım ve şimdi nerede ne yapıyor olabileceklerini düşündüğüm insanlar geldi aklıma. Onları da bilahare yazmayı düşünüyorum.
Tabii ki koronavirüs kapmadım, sen beni kendin gibi mi sandın?
Bu arada, bu bloga girmeden önce götünüzü filan iyice yıkıyorsunuz değil mi? Bulaştırmayın sakın bloguma ve bana!
0 Yorumlar