Gündüz kuşağında yayınlanan evlilik programlarının, ekranlarımızdan evlerimize dolan leş ve bir o kadar keş sıradışılıkları konusunda sizin için bir kaç satır yazmış ve bittikleri günü görür müyüz? diye kendi kendime sorduğum bir soruyla yazıya noktayı koymuştum.
Tanrı razı olsun ki iki bin kırbeş türden tuhaflığı barındıran bu yapımların tarihin tozlu sayfalarına gömüldüğünü gördük.
İki gözümüzün hatırına, beline ip bağlayarak Maçka parkında filan kızını gezdiren teyzelerden ilelebet kurtulduk derken bu sefer de ilginç toplumumuzun bir başka kokuşmuş gerçeği ile yüzleştik. Hem de öyle bir kokuşmuşluk ki, ayak büyüklüğünden doğrusal orantı ile pipi boyu tahmini yapan, kafasındaki kocaman güneş gözlüğü ile - muhtemelen Eminönü'nden filan 25 TL'ye alınmış bir model bu - boy gösteren yaşlı teyzelerin kıkırdarken aynı zamanda utaçla kapattıkları dişsiz kocaman ağızlarını mumla arar olduk.
Odalarımız bayık birer teyze kokusu olarak kolaylıkla tanımlayabileceğimiz Viva Cappio ve Belissima ile yıkanırken bir kez daha başkasının adına utanıyoruz.
Teknik olarak baktığımızda, aslında bu tür olayları görünür kılmak, sorunlara başa çıkmayı sağlamanın hızlandırıcı bir yolu. Malesef. Adalete ihtiyacımız olduğunda ya da her an her şekilde ulaşabilmemiz gereken insanlara ulaşamadığımızda bu gibi programlara başvurmak zorunda kalıyoruz.
İtirazım şuna; toplumsal sorunların dram pornosu tadında sunulmasına karşıyım. Geçtiğimiz günlerde ekranda zırıl zırıl ağlatılan ve bu özel anları dakikalarca yayınlayan Müge Anlı'nın ardından, Esra Erol'un olayı, üzerinde düşünmemiz gereken bir çok şeyin varlığını tescilliyor.
Mesela biraz utanmak üzerine konuşmalıyız gibime geliyor.
Bunların, alttan alta gurur payesi verilerek sıradışılıkların normalin bir parçasıymış gibi gündüz kuşağında verilmesi biraz abes. Sorun çözmek başka, hani hep savunduğunuz ve şehrin her bir yanını dönüştürmeye çalıştığınız aile olmak kavramının dışındaki yaşamları normalleştirmek savunduğunuz çıkarlarla ters düşmüyor mu?
0 Yorumlar