Terapi denen şey hepimizin hayatımızın belli dönemlerinde ihtiyaç duyduğu insani bir ihtiyaç. Bu ihtiyacı gidermek için hepimizin başvurduğu çeşitli yollar var, mesela benimki Kemeraltı hamamlarında fink atarak tavanda, önü renkli camlarla kapatılmış kubbeler altında derin ve ûhrevi alemlere dalmak, bazıları için yeni ve şık bir ayakkabının içinde öylece dikilmek ve tabii biraz da bütçe meselesini aşıp bir terapistten yardım istemek.
Hayatımın bir evresinde arkadaşlarım dışında bir psikologla muhtap olmuştum, çocuktum ve beni sanırım Cüceloğlu'na götürmüşlerdi bağırta çağırta. Onun haricinde, Ankara'da bir kez gitmeyi düşündüm ama istifa etmek, maaşımın yarısını tek seferde alacak bir terapist ile görüşmeye ağır bastı.
Binnur Kaya için bile olsa, son zamanların revaçta olan dizisi Kırmızı Oda'yı izleme zahmetine katlanmadım ve, dizinin senaryosunun Ankara'da son derece ünlü bir psikiyatri kliniğinin sahibinin terapilerinden edindiği deneyimlerden yola çıkarak yazdığı bir kitaptan devşirilmesinden rahatsız oldum.
Burada sizin için empati yapıyorum hokomolar; o sahnelerden birisinde sizin hikayenizin döndüğünü düşünsenize en az bir kez.
Şahsen, kendim gibi bilip anlattığım bazı özel şeylerin televizyon ekranlarından binlerce kişiye -üzeri kapalı olsa dahi- izlettirilmesi beni rahatsız ederdi. Biraz olsun etik sınırları korumak gerekmiyor mu?
Bir kağıt parçası üzerine yazılmış olduğunu düşündüğüm onay belgelerinin
bu kapsamdaki geçerliliği üzerine düşünmek gerekiyor. Danışan terapiste
yazılı onay verdi diye terapist bunu akşam kuşağındaki bir diziye
malzeme yapabilmeli mi? Hani bizim etik sevdamız?
Bazı özel hallerin her ne şekilde olursa olsun terapi dışı mecralara taşınması garip değil mi sizce de?
0 Yorumlar