Bugün biraz Gâvur İzmir'den bahsedelim istedim. Yâkinen bildiğiniz üzere 30 Ekim 2020 tarihinde Sisam adası açıklarında bir deprem meydana geldi ve İzmir'in özellikle tam da merkezi olan semtlerinde binalar yıkıldı falan. 1 kişi bile olsa gerçekten büyük bir acı yaşatırken aşağı yukarı 100 kişinin bu depremde pisi pisine ölüp gitmesi yüreklerimize acı doldurdu.
Hep gavurluğundan -ve kendini artık İzmir'li sayan birisi olarak gururla söylüyorum ki - gavurluğumuzdan dem vurduğunuz İzmir'de, depremden hemen sonra olanları biraz anlatayım size. Sırasında bazı değişiklikler ve hatalar olabilir, artık onu da hoşgörün ayılar.
Deprem oldu, ilk şoku atlattık ve etrafımıza bakmaya başladığımızda binaların yıkıldığını gördük. Bu gerçekten çok büyük bir şoktu fakat hemen ardından arama kurtarma ekipleri Bayraklı ile Bornova'ya giderek ilk çalışmaları başlattı. Bu arada Ankara'dan, İstanbul'dan ve diğer çevre illerden de belediyelere ait ekipler ve gönüllüler katıldı.
Deprem sonrasında sokakta kalan insanlar her zaman için büyük bir problemdir; İzmir ve çevresinde oturan pek çok insan yazlıklarını açtı, kendi oturdukları evlerinde odalar ayarladı
Peki o yazlıklara ya da evlere nasıl mı gidilecekti; servisçiler anında organize oldu ve insanları Urla'a, Güzelbahçe'ye, Foça'ya falan taşıdı. Hem de 5 kuruş para almadan.
Peki depremzedeler aç mı kalacaktı, evlerinin etrafını terk edemeyenler sokakta mı kalacaktı? Hayır. Başta İzmir içinden olmak üzere yine çevre illerden şimdiye kadar eşine pek rastlanmamış bir yardım seferberliği başlatıldı. İhtiyaç anonsundan hemen bir - iki saat sonra yeteri kadar erzağın, maskenin, çocuk bezinin ve hatta kadınlar için hijyenik pedlerin toparlandığı anonsu geçildi.
Ege Üniversitesi her ihtimale karşı kan ihtiyacı duyurdu, bir saat içinde bu ihtiyaç da tamamlandı.
Arama kurtarma ekibinde olanlar bile böylesine organize bir örgütlenmeyi çok az gördüklerini söylediler.
Tek kusurumuz, azıcık trafiği tıkadık ama o kadar da panik olur. Tabii ki yine aşırı yüklenen ses şebekesinden dolayı tanıdıklara ulaşma çabamız vardı. Ama bir süre sonra onu da hallettik.
Benim depreme nerede ve hangi rezil halde yakalandığım bir başka yazının konusu, fakat sırf biz evlerimize ulaşalım diye bir metro treni, yavaşta olsa seferini tamamladı ve bizi eve ulaştırdı.
Bu arada, bu yazıyı yazdığım tarihte, halen erzakların, battaniyelerin, bezlerin, maskelerin çevrsinde herhangi bir silahlı koruyucu yoktu, çünkü herkes haddine düşeni hak ettiği kadar aldı; sırf oradan geçiyor diye ihtiyacı olanın çorbasına, yemeğine ortak olmadı, ihtiyacı olan alsın, benim evim hasar görmedi dedi.
Sırf hasar görmüş evler yağmalanmasın diye İzmir'in bekçisi, polisi gündüz demeden, gece demeden, soğuğa aldırmadan apartmanların başında bekledi.
Yardım masasından aldığı üç poşet yemeği kendi büfesinde satmaya kalkan ahlak yoksununu yine başkasının hakkını koruyan bir başka İzmir'li tarafından takip edildi, cebinden çıkardığı poşetlere doldurduğu yiyecekleri aldığı yere geri bıraktırdı. Biz o aç gözlü arkadaşı artık İzmir'li saymıyoruz, büfesini de mümkünse kapatsın; İmparator Felipe'ye arkasını dönen Kraliçe İzabel gibi, onu afaroz ettik.
Türkiye ilk kez deprem görmüyor, muhtemelen son kez de görmeyecek. Ama geçmiş depremlere ve sonrasına baktığımızda ve İzmir'le kıyasladığımızda acı ama, işte İzmir'in ve İzmir'linin farkı... dedim içimden. İzmir'de olmaktan ve İzmir'li olmaktan gurur duydum.
Adam kayırma, hırsızlık, soysuzluk, yağma... Bunları İzmir'de görmedik. Bir iki tane kira ile ilgili mevzu oldu deniyor ama, onların da kimdir, nedir; elle tutulur bir kanıtı yok. Bir belli olsun, biz ona da bir kaç boyoz alır gider, orta yolu buluruz.
Kıssadan hisse; gâvur dediğiniz İzmir kadar olsanız, hakikaten Türkiye daha iyi bir yer olacak.
Benim memleket valla önce 06, sonra 35.
Bence ne yapsınlar biliyor musunuz, önce İzmir'den biraz insanlık öğrensinler, ardından Gâvur İzmir'in daşşağından yalamaya başlasınlar.
Ps: Enkaz alanındaki zırhlı Mercedes mi... Biz onu sileli çok oldu, bence en kısa sürede siz de silin...
0 Yorumlar