Büyük büyük laflar edip ülkenin ekonomisi alt üst olurken ve hepimiz o ana dek dedemizin daşşağının ebatlarını yalnızca tahmin ederken fakat sonrasında görmek suretiyle hayal kırıklığına uğrarken bize pembe toz bulutları içinde mükemmel bir gelecek planı çiziliyor; yetmezmiş gibi kendinden emin ifadelerle her şeyin çok güzel olacağına dair mesnetsiz vaatlerde bulunuluyordu.
Ne oldu da birden her şey bir kenara bırakılıp tek gecede bir arabayla Trabzon'un filan bir köyüne gidilip politika ve siyasete tövbe edildi?
Biz, sıradan halktan herhangi biri böylesine büyük ölçekteki bir rezaletin baş kahramanı olsaydık böylesine kolay ve hızlı şekilde ortadan kaybolabilir miydik? O zaman biz de Trabzon'a babamızın evine kaçalım orada yanmakta olan bir odun sobasının üzerinde kestane yerken pişmanlıklarımızla yüzleşmek yerine kader deyip geçelim?
Soy, soğana çevir, fakirleştir, değersizleştir, sat, sav sonra çek git. Var mı böyle yağma?
0 Yorumlar