Hep birlikte Marmara denizinin ölümünü izlediğimizi bir döneme denk geldik. Gerçi, etrafımızdaki bir çok şeyin ve/kişinin ölümünü izleyip buna rağmen muhteşem (!) bir hissizliği göstermemizin bundaki etkisi büyük.
Marmara denizinin başına gelenlerden neden doğrudan sorumlu değilim, bu yazıda kısaca bundan bahsedeceğim.
✅ Aklınıza gelebilecek her türlü evsel ve sanayi atığını kontrolsüz bir şekilde Marmara denizine bırakan kişi ben değilim.
✅ Sırf jeostratejik konumu iyi diye bulduğum her yere, çevresini ölçütsüzce kirleten sanayi tesislerini kuran ben değilim. Erdek'in karşısındaki Edincik'te bile tuhaf bir santral var. Gerek var mı?
✅ Sanki bir tanesi yetmiyor gibi habire, fütursuzca limanlar açıp koca koca gemileri oralara yanaştıran ben değilim. İstanbul'da bir liman var, Haliç'e yapılıyor, Tekirdağ'da var, Saros'a yapılıyor, Çandarlı'ya yapılıyor, Erdek'te var, hemen 20 km ötesinde Bandırma'da var, Aliağa'da var, İzmir'de var. İzmit'te var. Bunların hepsine birden ihtiyacımız var mı?
✅ Şehrin içine ve şehri çevreleyen kuşağa sırf rant ve kişisel kaprislerim uğruna binalar, havalimanları, otoyollar yaparak zarar veren de ben değilim.
Valla bana kalsa şehir içi toplu ulaşıma yatırım yapar, insanların evden işe giderken bunu kullanmasını teşvik edecek şeyler yapardım. Örneğin Kapıdağ yarımadasının etrafını dolanacak olan - ve dolayısıyla oradaki yeşili geri dönülmez şekilde katledecek olan çevre yolunu iptal eder yerine deniz trafiğini güçlendirip Marmara adasından çıkarılan mermeri halihazırda var olan Bandırma limanını kullanarak nereye taşıyacaksam taşırdım.
Bu maddeleri yüzlerce fazla şeyle daha destekleyebiliriz. Aklınızda başka bir şey varsa yazıverin kız.
Valla açık ve net biçimde söyleyeyim, denizi en fazla bir kaç kez içine çişimi yaparak, iki sefer de yanlışlıkla denize boşalarak kirletmişliğim vardır. (Birinde suyun içinde 31 çekmiştim, birinde de, bir adamın ağzına boşalmak yerine dalgaların içine fırttırtıvermiştim - napiyim ayol, alttan öyle bir vakumladı ki, tutamadım).
Kız bi de, bir kere de bir şeyden sorumlu olun ya.
Evden işe, işten eve birisi olarak, kimsenin bunun faturasını bana kesmesine izin veremem. Hadi ben kıyıda yaşayan (aylardır denizi görmüyorum ayol) biriyim, denize 200 km yaşayan insanın sorumluluğu ne? Hadi diyelim ki kontrolsüz kirliliğe neden olan şirketlerden alışveriş yapıyor, bunu da mı gelip o denetlesin? Bizim ticaret, çevre, şehircilik bakanlığımız filan niye var? Boşa bakıyorlar herhalde.
Atıklarını kontrolsüz ve denetimsiz şekilde denize salıveren sanayi kuruluşlarının sahipleriyle, buralardan nemalanan seçilmişlere, çarpık kentleşme neticesinde su ve atık yönetiminde sınıfta kalan belediyelerden soracaksınız bunun hesabını.
Kaldı ki tüm kıyı belediyeleri, yıllardır atıkları denize bırakıyor. Bu daha iki yıl önce yapılmaya başlanan bir şey değil.
Hani şu filmlerde ve reklamlarda karşımıza çıkan gri gökyüzü altında tüten fabrika bacaları temasının işlendiği korkunç fikirler var ya, hah, Marmara bölgesi ona doğru gidiyor.
İstanbul'un kuzeyiyle Marmara denizinin ne alakası var diyenler olabilir fakat, İstanbul'un kuzey tarafındaki yüksek yerleşim yerlerinin ve keyfi bir kapris uğruna katledilen ormanların bile bu işe etkisi var. Marmara'ya Karadeniz'den, İstanbul boğazı vasıtasıyla üstten su akar. Buharlaşan bu suyun bir kısmının geri dönmediğini düşünün. Hah, müsilajı parçalamak için gerekli şeyin başta oksijen olduğunu ve oksijen taşıyan taze suyun artık orada olmadığını düşünün. İşte o oksijen olmadan Marmara'daki o pis kokulu şey kaybolmayacak. Artık bacaklarınızı suya sokup çırpar mısınız bilmiyorum.
Aslında, daha tam olarak kokmaya başlamadı.
İstanbul'u, Mudanya'yı, Bandırma'yı, Kapıdağ yarımadasını öyle bir koku kaplayacak ki. Siz cümbüşü o zaman görün.
0 Yorumlar