
Soğuk bir sokakta, yerde ve yüzükoyun yatıyorsun; bir adamın peşinden koşmaktan yorgunsun, yüzünde mutsuzluğunu temsil gözyaşından uzun iki yol var ve gördüğün son şey etrafında bir kaç kar tanesinin uçuştuğu cılız bir sokak lambasının kendine dahi yetmeyen aydınlığı.
Lambanın dibinde bir çok şeye inat, elinde bir kaç kibrit tanesiyle kibritçi kız oturuyor ve seni anlayan tek kişinin o anda o olduğunu anlıyoruz ve kız yerinden kalkarak çıplak ayakları kara bata bata yanına geliyor; hadi diyor, kalk artık.
Ve üstünde kırmızı bir kürk olduğu halde geriye doğru bakarken şarkı bitiyor, kibritçi kız az önce kalktığı yere geri dönerek oturuyor ve kutusundan bir kibrit daha çıkarıp başka ruhların yolunu aydınlatıyor.
Soğuk sana kendini iyi hissettiriyor ve hiç bir şeyi, hiç kimseyi hatta o adamı dahi umursamıyorsun, önemi kalmıyor uğruna savaştıklarının.
Donuyosun, ve bitiyor.
Bir uçağa binip gitmek ya da bir vapurun kıç güvertesinden bakmak gibi değil bu huzur, arkana dönüp bakmak bile istemiyorsun. Evini arabanı, telefonunu tabletini ailenin bireyleri kendi arasında paylaşıyor; hatta çekmecende özenerek sakladığın, hiç kullanma fırsatı bulamadığın titreşimli dildoyu kimin çantasına atıp evden çıkardığını kimse bulamıyor; bu da samimi arkadaşlarının sana yaptığı son kıyak oluyor. Özetle, seni üzen şeylerin önemi her geçen saniye daha da azalıyor, hafifliyorsun ve sonunda tüm ağırlıklardan kurtuluyorsun.
---
Bu blogu yazmaya başladıktan sonra yazdığım ilk yazılardan biri yine bu şarkı üzerineydi; halen benzer hislerde olmaktan ve bu şarkıyı sevmekten, üzerine bir şeyler yazmayı başarmaktan dolayı çok mutsuz, umutsuz ve karamsarım.
0 Yorumlar