Sevgiili eşim Domates, aynı zamanda iyi bir dalgıç. Birlikte gittiğimiz denizde yaklaşık 15 metreye kadar sorunsuz derecede tek nefesle dalıp beni suyun yüzeyinde ve içinde çığlık çığlığa panik yaptıracak kadar hem de. Onun sorunsuz teklifi üzerine bir gün Bodrum'dan kalkıp Karaada'nın arkasındaki koylara demirleyen tekne ile dalışa gittik.
Mersin zamanlarından beri benim batamamak gibi biro problemim var. Göbeğim beni sürekli su üstünde tutuyor ve şnorkel yada nefesle daldığımda bile (kaldı ki bir lein parmaklarını geçmez) aslında panik oluyorum. Bu sebeple sevgili eşim dalarken ben teknede oturup seksi, gri saçlı ve soğuk mavi gözleri olan İngilizlerle sohbetimi ilerletip kaynaşmaya karar verdim.
İlk olarak Bodrum açıklarındaki Grand Barrier adını verdikleri (?) resifte dalış yapılıyor. Dalgıçlar suya indikten sonra elbette ki paletlerimi filan geçirip bende atlıyorum ve hayatımda 3. kez filan açık denizde yüzmenin keyfine varıyorum. Tabii kafamı suya daldırıp aşağıdaki dalgıçları görene kadar panik olmadığımda.
Tekneden atlarken eğitmene oralarda köpek balığına rastlayıp rastlayamayacağımı soruyorum; o da benimle dalga geçer gibi rastlamayacağımı söylüyor bense hayal kırıklığına uğruyorum. En azından büyük beyaz ile karşılaşma hayalim vardı...
Karaada'nın arka tarafında harika bir koy var. Üstten bakıldığında hebelehübele edilip sığ sanılan ama rahat 5 metre derinliği olan bir yer. Aşağısı ise çipura, levrek, çinekop ve melanur kaynıyor! Hemde hepsi rahatlıkla avuç içim kadar büyüklükte! Tanrım; olta yada zıpkın getirmeliydim! Teknede sordum, gözleri büyüyerek 'yok' dedi keçi sakallı... Sonuçta en iyi balık tavadaki balıktır!
Bodrum'u işte bu yüzden sevdim aslında; ne sahilde viyaklayan insan eniklerinden var, ne de insanlar vücudunuzla dalga geçercesine bakıp durmuyor. Bütün erkekler slip mayolu (gemide Türk olmayacağını sanıp sevgilisi ile gelen kazmayı da sayarsak - giydiği beyaz mayo ıslanınca pipisinin tüm detaylarını ortaya çıkarıyordu; rengi de dahil olmak üzere. bizi görünce kızı kaptı gitti aşağıya), takmıyorlar, süzmüyorlar ve... takmıyorlar işte. Aptal aptal kesmiyorlar, ilgilendikleri şeyin büyük bir yüzdesini kişiliğiniz, yüzünüz ve söyledikleriniz ilgilendiriyor.
Kıyıya yeniden döndüğümüzde ise devasa miktarda yorgunduk ama mutluyduk. Ayh. Keyifliydi be.
0 Yorumlar