Dokunmadan fışkırmak: ikilemler [hamamdan hikâyeler]

Öfff! diye yüzümü buruşturup arkamı döndüm saunanın kapısında. Firavun Ramses gibi önünü toparladımğım peştemalim çoktan beni terk etmeye hazırlanmış ve düğümü çözülmeye ramak kalmıştı.  Peştemal beni terk ediyordu ama benim onu bırakmaya niyetim yoktu. Aramızdaki şey ne kadar da yüzeysel ve bayağı bir çıkar çatışmasıydı.

Şurada iş tutmamayı öğretemedik şunlara ya diye kırk yıllık hamam orospularına taş çıkarırcasına bir cûretle sitem edip, göbek taşında altmışlarının sonunda doksanlarının başında bir adamı yıkayan tellağa dönerek hortum var mı diye sordum olanca namusumla. Beni bilirsiniz, hiç hatırlanmam hamamlarda falan.

Benim hortum var, o da kısa gelir herhalde dedi köftehor. Ona birazdan bakarız, anlarız dedim olanca kevaşeliğimle. Gören de beni her girdiğim hamamda tellak mıncıklıyorum sanacak. O ana kadar onunla herhangi bir aksiyon planım yoktu; ama daha önce de bir kaç kez yanlışlıkla elime değen o hortumuyla bu sefer ilgilenmenin zamanıydı. Gözüm öyle kararmıştı.

Umutsuzca.

Önünde yatan ve mezardan izin alıp gelmiş gibi görünen adamı yıkayıp yolladıktan sonra eliyle 5 yaptı, hadi 5 te benden dedim, iyice dinlen gel dedim göz kırparak. Ortalama 15 dakika sonra önündeki göbek taşında yatan bendim, üstümde sadece taşa yatar yatmaz başlamış aletimin ucunu kapatan bir parça peştemalle uzanmış ve hayallere dalmıştım.

Içeri girerken tepedeki spotu yakmış, bu açılış içerisi loşlaşan mekanın bütün havasını kaçırmıştı. Söndür dedim tasarruf ayağına, hepimiz tasarruf yapmalıyız; devir ekonomi devri falan. 

Kür tabii, ortamı hazırlıyorum; anladın sen onu.

Tabii ki öncesinde hayallere dalmamış, bir kurna başında kendimi parmaklamamış ve günlerdir biriktirdiğim, protein yönünden oldukça zengin inci beyazı renkteki sıvımı sağa sola hoyratça saçmamıştım. Henüz.

Kese bitip köpüğe döndüğümüzde konu aynı zamanda hortuma geldi. Hani şu saunaya su tutmak istediğimde teklif edilene. Elime değiyordu yumuşacık. Köftenin en sevdiğim yiyecek olduğunu zaten biliyorsunuz, eh madem köfteyi yoğuralım, değil mi?

Hortum bu mu diye elimi atıyorum, evet o da, içine kaçmış diyor. Bir başka erkeği eline almak tarifsiz bir duygu. Tüm gücü kudreti, topluma karşı tuttuğu aynası, gururu ve onuru avuçlarınızın içinde ve yavaşça uyanıyor. Genel olarak hortum çıkarıcısı bir birey olduğumdan habersiz - ya da çok ciddi şekilde salağa yatıyor - peştemalin altından hortumu elime alıyorum. Topları buz gibi olmuş, hortumun geri kalanı yumuşacık. Tam ağzıma layık. İyiymiş senin hortum diyorum, iyidir de işe yaramıyor falan diye kolpa dertler yanıyor; kürün butu göbek taşında dönüyordu anlayacağınız.

Dön bakalım deyip beni yüz üstü yatıyor, eller geriye diyor, halbuki hep başımın altına koyar ve hayallere dalardım, üstüme çıktığını ve köpüklerin içinde çıplak bedenlerimizin sevişen iki fok balığı gibi birbirine geçtiğini.

O kalçalarımla ilgilenip yıkıyormuş gibi yaparken ben de terste kalan elimle kalkan hortumundan biraz bir şeyler akıtmaya çalışıyordum. Ritmimiz çok iyiydi, biraz daha zamanımız olsa elime gelirdi

O sırada bir önceki müşterinin işinin bittiğini ve çıktığını belirten sinyal geldi, tepemizdeki spot yandı söndü. Tatlı dilin yılanı deliğinden çıkarmasına ramak kalmışken, sırası sanki.

Bu, peştemalini düzeltip çıkınca göbek taşının üzerinde çırılçıplak bi'çare, bir süre giyilip yere öylece atılmış bir deri eldiven gibi yatıyor, tavandan içeri giren ışık huzmelerini mağrur bir keyifle izliyordum, kalp atışlarım hızlanmış ve kasıklarım kasılmaya başlamıştı.

Bana dokunmasını istiyordum, göğüs uçlarımı sabunlasın, sabunlarken eli yanlışlıkla aletimin başına değsin... Sonra eliyle pompa yapsın; fazlası değil, eliyle... Nefesim sıklaşıyor ve 40 yaşında göğsünün kılları ağarmış bir adam olarak, uzun süreden sonra ilk kez, kendime bir kez bile dokunmadan ılık ılık fışkırıyorum ve o fışkırma beni sırt üstü mermer taşa tuş edecek kadar şiddetli.

Üstüm başım köpük içindeyken, peştemalim yalnızca kalçalarımın arasındaki kutsal halkamı öylesine örtüyor... Hâlbuki o halka, zamanlama biraz daha uygun olsaydı iri bir deliğe dönüşmeye razıydı.

Halbuki ben şuna biraz su tutsana deyip yattığım yerde omuzlarımı ovdururken süpetlenirim diyordum. O iri ve kılsız topları somurabildiğim kadar somurmaya niyetliyim bir dahaki sefere. Gücünü, kudretini, onu erkek yapan o benliğini ağzımda hissetmek istiyorum.

Işçinin emeğini teri kurumadan vereceksin diye boşuna dememişler; içeri geri döndüğünde benim elimde eksik olan tek şey orgazm sigarasıydı. 

Kaldırdı beni yattığım yerden, üzerimde göstermelik bir peştemalim olduğu halde, iki bacağım kürtaj koltuğunda gibi açıkken adamın göbeğine yapışıyorum şıp diye.

Kocasını bir başka adamla teknede basan kıro şarkıcının, kocasının stresi var üzerimde, bir yandan basılmak istiyorum, öteki yandan bu "alışmaya oldukça açık" halimden oldukça çekiniyorum. Ya gazozum açılırsa? Bir yandan tellağım sahibim olsun istiyorum, bir yandan bir daha geldiğimde yüzüne bakmayacak derecede çirkin şeyler yaşansın istemiyorum.

Bu ne pehriz bu ne lahana turşusu di mi?

Kahretsin, başka zaman olsa asla affetmeyeceğim bir haldeyim ama, boşaldıktan sonraki o inanılmaz pişmanlık ve isteksizliğe karşı koyamıyorum. 

Az önce kılsız ve buz gibi olan toplarını ağzımda ısıtmayı düşünürken birden pişman oluveriyorum.

Biz erkekler çok garibiz. Bir o kadar da garibanız. Boşaldıktan sonra fenalık geçirmek de neyin nesi?



Hazır ortam var, kimse de yok, ver gitsin di mi? Ben onun yerine başımı sabunlatıp giyinip çıkıyorum gri kumaş pantolonumu, beyaz gömleğimi ve siyah çoraplarımı, karışıyorum akşam ezanı vakti şehrin göbeğine. Sakinleşip dinlenmem lazım.

Çıkamadan ona sarılıyorum, sen jer şeyin en iyisini hak ediyorsun. Benim bile.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes