...
Bembeyaz bulutlarla kaplı bir gökyüzünün sabahında, bir kolumu diğerinin altına almış halde uyandım. Yatağımda yabancı bir adam vardı. Yıllardır yalnız uyumaya alışmış olan biri için son derece anormal bir durum. Bir bacağı üzerimde, bir kolu belimde, pijamasının üstü sıyrılmış altında yalnızca beyaz bir kilot olduğu halde yanımda uyuyor.
Sıradan bir sırnaşıklık emaresi göstermeden yanından süzülürken kıpırdandı. Ayıp olmasın diye üzerini örttüm tekrar. Kilodunun önüne gözüm takıldı, sabah ereksiyonuyla gerilmişti. Banyoya geçip küvete ılık su doldurmaya başladım, kapıyı kapattım ki sese uyanmasın. Uyanması önemli değil de gelip bana musallat olmasın.
Küvet dolarken parmak uçlarım ılık suyun üzerinde geziniyordu, bir taraftan yaptığım çılgınlığın gerçekçiliğiyle yüzleştiğimde gerilip yüzüme anlamsız bir sırıtış oturtan yüz kaslarıma söz geçirmeye çalışıyordum, öteki taraftan başıma gelebilecekler için aslında endişe etmem gerektiği gerçeğiyle kavruluyordum. Tam o sırada kapı tıkladı ve henüz içeri gel demeden kapının kolu aşağı doğru hareket edip içeri doğru açıldı. İlgilenmiyormuş gibi yüzümü küvetin içine çevirdim, parmak uçlarımla suyun üzerinde şekiller çizip o şekillerin yarattığı dalgaları seyretmeye devam ettim.
Sessizce ve misafirliğini bilerek yanıma geldi, başımda dikiliyordu. Zarif bir kuğu gibi boynumu çevirdim, yüzümde yapaylığı profesyonelce gizlenmiş bir gülümseme vardı. O gülümsemeyi Claire Underwood'dan almıştım. Donuk ve nötr ifadesi gülümsediğimi görünce yumuşadı, şakaklarındaki gümüş teller parıldadı. Günaydın deyip yanağıma eğildi ve bir öpücük verdi.
Başka zaman olsa nasıl da kapılmış gitmiştim bu herife! Öpüyor, seviyor, döllü-möllü demeden emiyor, okşuyor, sarılıyor. Hoşnut bir gülümsemeye bıraktı yapaylığım kendini. Uzaklaşıp tepeden bana baktı, tavanın ortasındaki lambanın ortasından bakıyordu bana. Ters ışık yüzünü görmeme engeldi.
Duş mu alacaksın?
Yok, kezzap kazanına atıp kendimi yakacağım, dün gecenin izlerini silmeye çalışacağım.
Evet. Yol yorgunluğu var üzerimde, biraz da terledim tabii.
Seni yalnız bırakmamı ister misin?
Ağzımdan evet çıkacakken hayır çıktı.
Nasıl bir özlemse bendeki vücut sıcaklığına. Birlikte gireriz diye düşünmüştüm dedim küveti işaret ederek. Pijamasını çıkarmaya başladı aceleyle, üzerinde yalnızca kilodu kaldığı halde bir süre bekledi, vücudunu inceliyordum.
Göğsünün tam ortasında klasik kalp ameliyatı geçirenlerde görülen dikiş izlerinden vardı. Sol memesinin üzerinde de minik bir kalp dövmesi. Pembe meme uçları belirginleşmişti serin hava çarpınca. Kilodunu da çıkarıp benden önce atladı küvete. Yarı sertti. Biraz yaklaştı bana, neyi istediğini anladım. Eğilip bir iki kez emdikten sonra kafamı kaldırıp yüzüne baktım gülümserken.
Bu aslında içimden gelen bir davranış değildi. O gülümseme aslında evimden artık siktir ol git demekti. Benim evime geleceksin, iznimi bile almadan beni sikeceksin, sabah da küvetime girip ağzıma vereceksin ve bundan hoşnut olmamı bekleyeceksin! Yok öyle yağma.
Küvetin içine çöktü sonra. Ilık su önce poposunun etrafını, sonra İslami usullere göre kesilmiş etek traşıyla çevrili penisini kapladı. Suyun kaldırma kuvvetiyle ve oturmanın anatomik yapısıyla penisi yukarı kalkıp etrafından bir yerlerden bir kaç damla baloncuk çıkardı. Gülümsedim ve gözlerimi aldım. Sırtını yaslayıp derin bir nefes aldı. Ilık banyo hoşuna gitmişti tabii köftehorun. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarırken gözlerini aralayıp beni seyretmeye başladı. İnce keten pijamamı çıkarıp küvete dalarken hamle etti ama hiç halim yoktu. Karşısına geçip oturdum bende. Ayaklarımdan birisi penisinin altına değiyordu. Parmağımla bile hissediyordum yumuşaklığını. Bir iki oynatınca gözlerini açtı yeniden ve kalkıp göğsüme yattı. Sıcaklığı tenimde, ağırlığı üzerimde, kokusu burnumdaydı. Belime sarıldı güçlü ve kıllı kollarıyla. Çenesinin yarısı suyun içindeydi ve kalp atışlarımızla hareketlenen suyun dalgaları alt dudağına çarpıp geri dönüyordu.
En son ne zaman bir erkek bana böylesine sarılmıştı? Gerçekten sevebildiğini açık seçik ortaya koymuştu? Değer vermişti? Bir kaç yıl önce, aniden çekip gitmeye karar vermeden önce Ankara'daki bir adam...
Su soğuyana dek uyuduk küvetin içinde hareketsiz olarak. Söyleyecek çok sözüm vardı, anlatacak onlarca hikayem, coşkusunu yaşayacak binlerce duygum. Fakat o an, içimden gelen tek şey o anın büyüsünü bozmamaktı. Kim bilir, belki de bitmemesini istiyordum anın. Kalbimin üzerinde sıcacık bir kalp, belimde sıkı sıkı sarılmış bir çift el, yüreğimin üzerinde onu dinleyen bir kulak ve hafif mırıltılar eşliğinde horuldayan bir adam.
Acaba yüreğimin yaşını tahmin eder miydi atışından?
0 Yorumlar