Geçtiğimiz on senenin acınası ve histerik gerçekliğine baktığımda kendimle ciddi bir şekilde yüzleşmem gerektiğine karar verdim. Bu, geçmişten bugüne beni ben yapan şeyleri irdeleyip bana göre yanlış olan şeyleri düzeltme fırsatı bulabilmem için son derece önemli ve gerekli bir davranıştı.
Kirli ve bir o kadar da utanç verici geçmişlerinizle yüzleşmeniz, sizi gelecekte -optimal koşullar altında ve göreceli olarak - daha iyi birer insan haline getirebilir. Tavsiye ederim.
Bu blogu yazmaya karar verdiğimde içinde yer aldığım içler acısı halin tavsiri, genellikle yalnızlık içinde kıvranan ve geleceğinde de bu histen kurtulamayacak olan bir adamın hüzün dolu göz yaşlarının deniz kıyısındaki yakarışlarından ibaretti. Sonra hayatın başka dertleri, tasaları, güzellikleri filan falan girmiş, geçim dertleri ve sıkıntıları başladı. Denizle aramıza mesafe girdi, beş sene sonra bir süreliğine bir kez daha bir araya geldik ve sonra yine koptuk filan.
Önemli olan en önemli şey, aslında kendimde gördüğüm değişimler. İsteyerek yada istemeyerek başımdan geçen, bana dayatılan saçmalıklara karşı gösterdiğim reaksiyonların bugün beni hangi hale getirdiği ve bu dayatmalar karşısında dik durup duramadığım. Duramamışım ki bazen çok saldırganlaşarak bunlarla başa çıkmaya çalışmışım. Ama tabii ki sonuç beklenen şekilde hüsranla sonuçlanmış. Böylece daha saldırgan bir hale gelmişim.
Neredeyse son on yılıma pek çok anda ortaklık eden bu zehirli mecraya içerik yazarken bazen çok fazla ve gereksiz yere saldırganlaştığım ve sadece "eleştirmiş olmak için eleştirdiğim" gerçeğini de artık kabul ediyorum. Özellikle görsel şeylere dair göreceli konulardaki fikirlerimin çoğu değersiz birer dayatmadan ibaretmiş ve hatta yaşamımdan geçen ve öyle yada böyle kendi doğruları yüzünden benimkilerle ters düşen insanlara olan saldırganlık katsayım da kendimi hiç de üzmemi gerektirmeyecek kadar düşükmüş.
Hayat hepimiz için başka başka kapılar açar ve bir o kadar da acımasız şekilde bir başkasını suratımıza çarparken bazı kesin ve etkili kararlar almamız gerekir. Bunlar hepimiz için gerekli şeyler ve geç de olsa bunlarla yüzleşmenin bence benim için artık tam zamanı. Deneysel haykırışların, kendini duvardan duvara vurup hırpalamanın yerine "ne yapacağım" ve "ne zaman yapacağım" gibi ferro-realistik sorulara yanıt aramanın zamanı.
Şöyle böyle bu blogun yeni haline baktığınızda ve birbirinden utanç verici ama bir o kadar da merakla okuduğunuz yüz kızartıcı içeriklerin ortadan kalktığını gördüğünüzde kafanızda belirlen "neler oluyor?" sorusuna kısaca yanıt vermeye çalışayım.
Tasfiye.
Bir yandan duygusal duygusal takılıp öteki taraftan hamamda götümü nasıl tokmaklattığımı anlatmak yada Kurabiye'ye dair filan özlem dolu samimiyetsiz bağırışları sıraladıktan sonra aman-şöyle-emdi-aman-böyle-aldı-kol-gibiydi-zaten tarzındaki bayağılıkları ifade etmek bir süre sonra bana bile samimiyetsiz gelmeye başladı.
Bir gün derin hıçkırıklarla süslü dramatik çığlıklar atarken öteki taraftan ertesi gün hamamda yada Basmane'deki bir otel odasında nasıl seks yaptığımı anlatırken açıkçası benim bile midemin bulandığı dakikalar oldu. Ama iki yüzlü çirkin davranışlarınızı tarif edecek kadar uygun ve yaralayıcı kelimeleri bulmak zehirli ishalimi tuvalete akıtmaktan daha zor oldu.
Kısaca, bazı yazılar şimdilik sizi ilgilendirmeyen başka bir mecraya taşındı, bazıları kaldırıdı ve göreceli olarak daha değersiz ve çöp statüsünde olanlar da tek bir tıklama ile silindi. Bir kısmı daha gidecek, ama zamanı var.
Aslında kendimle ilgili yeni şeyleri paylaşmayı tercih etmiyor oluşumdan da kaynaklanan enteresan bir ruh halinin de tasviri. Kim bilir; belki de biraz dinlenmek, izlemek, seyretmek ve onlardan yeni çıkarımlar yapmak istediğim içindir bu çekip gitme isteği.
Bundan böyle size burada bundan daha fazlasını da vaat etmiyorum, geçen sene yazdığım ve bu seneye dair planlarım arasında yer alan daha az görüşme fikri, gelecek yıl da burada benimle olacak, hem de daha da azalarak.
Fakat bu demek değil ki daha karmaşık, daha azgın ve daha çirkin günler bizi beklemiyor...
0 Yorumlar