Güvertesine çıktığımızda belki de Kurabiye gazetesini alır, ben de ufka bakardım. Denizin öteki kıyısına geçmeye adım adım yaklaşırken uzaklarda bir yerlerde İskenderiye fenerinin ışığını arardım.
Sahiden ne ara ben böylesine saçma sapan derinliği olan hayaller kurmaya başladım?
Sonra yine kendimi bir otobüsün koltuğunda, içinde adeta yaşamaktan nefret ettiğim sıcak, boğucu, kurumuş otlarla çevrili ve bir o kadar da içinden çıkılmaz şehre yol alırken buldum. Sonra nefretim daha da katlandı.
Şimdi ise ağzı kapanmış bir volkan gibi, her an yeniden patlamaya hazır. Keşke o volkanı patlatabildiğim yer yine Akdeniz'in içinde bir yerler olsaydı. Kafamı sokup avazım çıktığı kadar bağırdığımda, beni duyan yalnızca yunuslarla balinalar olsaydı.
Şimdiyse ağlayamıyorum bile.
0 Yorumlar