Rutin bir buluşma haliydi bizdeki. Hayattan, etrafımızdaki kişilerden, işimizden ve hatta yaşadığımız şehirden sıkılmış ve o şehrin içinde kendimize yaşam alanı açmaktan bahsediyorduk. Tabii ki ikimiz de dünyaya çok güzel gözlerle bakıp aynı zamanda harika görünen bir vücudun içinde mük0emmel kalpler taşıyor ve o kalplerin güzelliğini yüzümüzdeki "harika" gülümsememizle kanıtlıyorduk.
Fotoğrafımı ilk gördüğü anda izlediği "Game of Thrones" bölümünü bırakıp gelmeyi bile düşünmüş. Ah, ne kadar da değerliyim. Bir kahve içmek istersem eğer onunla, seve seve çıkıp gelirmiş. Benden ve yüreğimden öylesine hoşlanmış henüz 20 dakika bile olmamışken birbirimizden haberdar olalı, otuz satır bile yokken aramızdaki hukukun geçmişi.
"Bak," diyorum özetle, "benim İzmir'de aradığım şey gelip geçici biri değil, düşüp kalkmaya, para ezmeye, gezip tozmaya birisi illa ki bulunur. Sen arıyorsun, onu bir de hele, ona göre yolumuza devam edelim". Kartlarını baştan açar kraliçe, bilirsiniz.
"Gülen birisini arıyorum" diyor arkasında bir milyon tane kadar emoji koyarak. Birlikte haftasonlarında vakit geçirecek sosyal bir arkadaş... İyi hadi bakalım, bu sefer oldu galiba, tanışmakta fayda var, hem zaten ne kaybederim ki, en fazla "uymaz", kendi yollarımıza gideriz.
29 ve 30 Nisan tarihleri arasında iki gün sabahları gönderilen günaydın mesajları ve iş arasında istenildiğinde yaratılabilen kısa whatsapp mesajlarının gönderilmesiyle sürüyor. Aman tengrim, ne kadar da romantik, uzun zamandan beri kimseden günaydın mesajı almadığıma mı sevinsem yoksa birisinden, beklenmedik şekilde telefonuma dahi bakmadan mesajların yağdığına mı sevinsem bilemiyorum, tabii bir de bunun yanında bir türlü erimek bilmeyen kistim sebebiyle yaşamaktan çekindiğim sınırsız cinselliğe sınır koyma zorunluluğuma üzülüyorum ki bir yandan, buna hiç gerek kalmayabileceği aklımın bir köşesinden geçiyor.
30 Nisan akşamı Göztepe sahilinde yürümek ve romantik dalgaların ışıltılarıyla süslü bir manzara eşliğinde kahve içmek üzere sözleşiyoruz fakat ben, dünyanın öbür ucundaki ofisimden çıkıp Göztepe'ye gidene kadar tüm enerjimi tükettiğimden yönümüzü Agora'ya ve oranın K kafelerinden birisine çeviriyoruz; hedefimizde benim bedava kahvelerimi gönül rahatlığıyla tüketebileceğim Gloria Jeans var, konkordato ilan etmişler; batmadan önce bedavalarımı içmem lazım.
Ankara'dayken içindeki kalite seviyesini ölesiye yerdiğim 510 numaralı belediye otobüsü İzmir'de benden intikamını her gün sabah ve akşam olmak üzere iki kez ona binmek zorunda kalmam suretiyle alırken kendimi Agora'nın önünde serin akşama bıraktım. Havadaki bulutlar tatlı ve feminen bir pembelik - morlukla gradientlenirken ben halen her şeyin harika bir şekle bürünebileceği konusunda umutluydum.
Ah benim şu gerizekalılıkta ve uslanmazlıkta ülkedeki herhangi bir başka bireyle yarışamayacak kadar aptal kafam. Aynı kafanın içinde "laradaydoydoy laradayidoy" diye saçma bir tını olduğu halde tuvalette en sevdiğim ve bir sürü para vererek aldığım limon çiçeği kokulu parfümümden üzerime boca ediyorum ve public bir tuvalette en sevdiğim yer olan pisuvarda vakit geçirdikten sonra artık hazırım.
Bugün yarın kapanır endişesiyle Gloria Jeans'ten içeriği girdiğimde o "sevimli, şirin, anlayışlı, hayat dolu" arkadaş cam kenarındaki bir koltuğa oturmuş ve dar kesim kot pantolonunun önüne de iri balcını koymuştu. Başının şeklini daha ilk saniyede seçebilmiştim. Sıradan ve rutin hale gelen tokalaşma ve hal hatır soruşmanın ardından aslında yalnızlığa ne kadar alıştığımı ve içten içe yanan vücudumu her gece parmaklarken, birine aslında o kadar ihtiyaç duymadığımı fark ettim.
"Neler yapıyorsun İzmir'de ya?" diye sormamı bekliyormuş adeta; anlatmaya başladı. Bankacıymış, ay sonları onlar için çok zor ve zahmetli geçiyormuş, İzmir'in dışındaki bir yerde çalışıyormuş fakat bir aya kadar İstanbul'a geri dönecekmiş...
Ney?
İstanbul'a geri dönmek mi?
Belki ben iffetli ve eteği belinde bir kraliçe olarak bu bahane ile yeni karşılaşıyor olabilirim. Muhtemelen siz kaşarlar kaşarı orospular buluşmadan kaçmak için bu bahaneye sıklıkla başvuruyorsunuzdur.
İstanbul'da Beşiktaş'ta yaşıyormuş da, eviyle şubesinin arası yürüyerek 10 dakikaymış da, İstanbul'da markette bile buna teklif ediyorlarmış da. Growlr gibi mecralarda çok fazla vakit geçirmiyormuş ama arada bir açarmış...
Sen şuna "sikim kalktığında açıyorum" desene. Orada çok ukala ve salak saçma tipler varmış ama bu onlardan değilmiş.
Kızım sen benim vaktimi neden alıyorsun madem İstanbul'a siktir olup gideceksin? Yada İzmir'de ne bok işin var öylesine tercih edilen bir pasifken İstanbul'da, git dibini orda dövdür?
Beni bile heteroseksüel bir evlilik yapmanın eşiğine getirdiniz arkadaşlar, ben size daha ne diyeyim ya?
Gülen birisini arıyorum, ama aynı zamanda Growlr'da çok vakit geçirmiyorum
Mayıs 06, 2019
xCoach Incomprehensible
Bloğunuzu takibe aldım. paylaşımlarım dikkatinizi çekebilir.
YanıtlaSil