Sanmak ve ima etmek arasındaki çizgi belirginsizleşiyor; aydınlığı getirecek olan sensin.

Örümcek bağlamış zihinlerinizin yarattığı kuru dallarla bezeli labirentlerinde bir sürü şeyi sanıp bir çok şeye ima yoluyla çare olacağınızı sanırken, aslında hepimiz bu hisseli harikalar kumpanyasında bir maskara, bir finalist bir subjeyiz.

O çok büyük anlamlar atfettiğiniz, başkalarına karşı benzersiz bir mecra örneklemesi olarak gözünüzden dahi sakındığınız instagram hesaplarınızda bir yandan filozof kesilip hayata dair olmadık anlamlar ararken öte yandan chatgpt'ye  ya da peplexity'ye çığlık kıyamet yazdırdığınız kolpa içerikleri arama motorlarından ve algoritmalardan nasıl gizlerim diye bakmıyor musunuz?

İşte gerçek bir ikonaya yakışarak pratiklikte bir yaklaşım; burada her birinizi diğerinden ayırmadan, aynı hoşgörü yumağı içinde yüzümde Severus Snape'inkine taş çıkaran bir sevimlilikle alkışlıyorum.

Yine benzersiz bir yol ayrımındayız. Tarih bir deste ve beşte bir deste yıl sonra kendini bir şekilde tekerrür ediyor, rüyalarımda yeniden Ankara'ya dönüyor, emlakçı ofisinin camından Güvenpark'a doğru bakıyor ve parkın üzerinden yükselen biber gazı bulutuna aldırmadan bazı kararlar veriyor ve çantamı alıp çıkıyorum.

Düşünmek pek trend bir eylem gibi görünmese de aslında attığın her like, ancak bir önceki postun altına bıraktığın yorum kadar derin. Bu aslında hamburgercide ekstra bir kaç paket ketçapla mayonez istemeye benziyor. Ayrı ayrı yediğinde pek bir şey ifade etmeyen fakat bir araye geldiğinde - tabii biraz da MSG'nin etkisiyle, devamlı olarak arzu ettiğin bir olgu.

Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan akranların gibi olmak istediğini kendimden biliyorum.

Sahip olmak istediklerine onlar kadar kolay sahip olmak, alt komşuyu kolilemeye gider gibi ülke değiştirmek, düzgün bir arabaya binmek, damı akmayan bir evde oturmak, medeni ve asgari şartlarda kendini besleyebilen bir insan gibi yemek yemek ve ardından karnını sıvazlarken yüzünde bir gülümsemeyle arkana yaslanmak...

Elinde olanın özene bezene süslediğin solgun profillerdeki bezgin bir benlik ve bolca kolpalık akan bir personanın sergilediği devri geçmiş bir performansın geride kaldığına kendini inandırmak ve bunu n hayatının bir aşamasındaki deneysel bir çaba olduğunu düşünmek...

Sanmakla gerçek arasındaki çizgi giderek daha az belirgin bir hale geldikçe daha çok şeyi ima etmeye başlıyor, saldırganlaşıyor, konuşmaktan imtina ediyor, kendi içine haykırıyor, belki lanet okuyor, evrim geçirip beyin dalgalarıyla anlaşmaya başlamayı başarmış gibi karşındaki seni anlasın / yanağından öpsün / ayağını denk alsın / sana çiçek alsın / bu gece o arkasını dönsün / hayatından çeksin gitsin istiyorsun.

Sana sanmakla ilgili o kadar çok ikilemden bahsedebilirim ki; sevildiğini sanmak, anlaşıldığını sanmak, o adamın o otobüsten ineceğini sanmak, bir gece yatıp kalktığın adamın sana sıkı sıkı sarılıp mutlu bir aşka yelken açacağınızı sanmak, bir kez daha üzülmeyeceğini sanmak, çekip gitmeyi başaracağını sanmak...

Hatta her şeyin iyi ve güzel olacağını sanmak...

Bana öyle geliyor ki - yeniden olmaz sanıyordum ama oldu, yine filtrelerin ardına sakladığınız hakikatlerin, emojilerle bezediğiniz felsefik sıçmıklarınızın ve Merve Ö'nün disko ritmlerinin üstüne okuduğu, aşırı derecede duygu durum bozukluğu içeren şarkılarından bir tık daha kötü duran gelgitlerinizi bir kenara bırakmanın zamanı -yeniden- geldi.

Yeni bir içe dönüşü yaşamak, bi'çok şeyin farkına varmak, ötekini anlamayı başarmak ve bir olarak aslında patronun kim olduğunu göstermek.

Başından dökülen bir kova sevdadan falan bahsetmiyorum, yanlış anlama. Okuma alışkanlığını genel olarak kaybettiğinden kendini umutsuz bir şekilde videolara verdiğinden karşılaşır mısın bilmiyorum ama, tarihin beni ilgilendiren bir kısmına not düşeyim diye yazıyorum; ısrarla ve bıkmadan.

Kabul etmemiz gereken şey belki de bir süreliğine her şeyin bir önceki günden daha kötü görüneceği. Kafamızı çevirdiğimiz her taraftan kötü haberler alacağız, güvendiğimiz pek çok kişinin ve kurumun işinin başından aşkın olduğunu görüp umutsuzluğa kapılacağız.

Bazılarınız yalnızca gibi görünüyor olmakla birlikte, temel insan haklarımız ve hangi birine sokacağıma şu anda karar vermediğim hukuk tanımlarından birisinin içinde illa ki yer bulabileceğimiz, insan olma halimizden ayrılmayacak olan kazanımlarımızı kaybettiğimiz anlar da olacak. Bu bile başlı başına etrafınızda bir iki avukat arkadaş bulundurmak için yeterli olacak.

Bunların şeklinin şemalinin her geçen gün arttığını, garip formlara büründüğünü akla hayale gelmeyecek formlara büründüğünü göreceğiz, şiddetin görünen veya görünmeyen her türlüsü yaygınlaşacak. Voldemort'un karanlığın içinden yükselirken Hogwarts koridorlarında yeniden kara büyünün hakimiyetini kazanmaya çalıştığını göreceğiz.

Bu yıl itibariyle (2025) daha haktan, hukuktan ve adaletsizlikten muzdarip olan çok fazla insan ve çok fazla durum önünüze düşecek, bunlardan birinin de seninki olmama ihtimali gerçekten düşük.

Geçip gittiğinde her şey gerçekten güzel olacak mı, hep birlikte göreceğiz. Belki de tek umut bir an önce tanrının yanına alıyormuş gibi yapıp yarı yolda vazgeçerek uzay boşluğuna bırakmasından ibarettir, bilemeyiz. Sonuç itibariyle gelenin gideni aratma ihtimali, tarihin defalarca tekerrür ettiği üzere mükün.

Bunun şu an için bittiğini ya da kısa süre içinde biteceğini sanıyorsan, çok iyimsersin, yanılıyorsun. Bizde ne yazık ki ev yapımı kriz bitmez.

Burada şu anda yalnızca giriş yerini bilirsen girebildiğin gizli bir erkek hamamının kurnasın ve iki adıma üç adımlık karanlık odada yaşananları ballandıra ballandıra, tüm detayları olanca açıklığıyla anlatmak istediğimden emin olabilirsin.

Fakat sırf birinin dar ve örümceklerin kol gezdiği tozlu ve nemli koridorlarla bezeli zihinlerinde şekillenen steryotipine uygun değiliz diye; erkeksem küpe takıyor ve kıvırtarak yürüyorum diye, sesim azıcık kadınsı çıkıyor diye; eğer kadınsam saçımı erkek gibi kestirip bol kot pantolon giyiyorum diye saçma sapan bir şeyle suçlanıp hapse atılacak, sırf kendim ve böyle olduğum için özür dilemek zorunda hissedip, yetmiyormuş gibi kendimi mahkeme salonlarındaki acımasız insanların karşısında savunmak zorunda kalma ihtimalim var diye bunu şimdilik pas geçiyorum.

Senden yapmanı istediğim tek bir şey olabilir; o gün geldiğinde Hogwarts savaşını hatırla. Birilerinin senin için de savaşacağına olan inancını koru. Daha güçlü halde geldiğini sanıp bu gücün arkasına saklanıp gardını indirdiğinde aslında güç kaybettiğini ve gerçekleşmekten olan senaryonun, tarih boyunca düşüşten önceki son çırpınışlara delalet olduğunu hatırlamak belki sana kendini iyi hissettirir.

Öyle ya da böyle, aydınlık karanlığa karşı, iyi kötüye karşı bir şekilde bir yerlerde kazanır. Yanlış, hatalı, defolu, garip, ucube ya da kendini korku içinde kalıp her ne olarak tanımlıyorsan, öyle değilsin. Seviyor ol olma, haz et etme; kendin gibi olan arkadaşlarınla bir arada, kalabalıkta dur.

Buna bugün dur demek zorundasın. Eğer sen (de) dur demezsen bir yerden sonrası çok geç olacak. Emin olman gereken şey de aydınlığı getiren güneşi senin doğuracağın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar