Tepede harika bir dolunay var. Bacaklarım giydiğim slip mayo ile kaldığım güneş sebebiyle neredeyse kanlı birer filetoya dönüştü ve denizin hemen kıyısına serdiğim deniz suyundan kaskatı kesilmiş havlunun üzerine sırt üstü uzanmış bir türlü geçmeyen kahrolası sırt ağrımla baş edip aynı zamanda üç günde ortalama bir silyebid süngerine dönen beynimi Efes fıçı ile beslemek yerine 2 şişe Cappy Pulpy ve dünkü paketten çıkan bedava Pepsi ile bakışıp duruyorum. Adadan gelen son feribotta sinsice limana yanaştı ve aptal darbuka sesleri Gökhan Kırdar'ın Yerine Sevemem şarkısına karışıyor.
Sanırım bu şişelerden birisini açacağım...
Gökyüzünde ne kadar çok yıldız var. Hepsi aslında birbirine benziyor ve tanrı aşkına, hiç birinin arasında herhangi bir yakınlaşma göremiyorum. Bildiğim tek grup büyük ayı ve onun da bir ucu zaten Kuzey yıldızını gösteriyor.
Denizin şırıltısı aslında fena değil. Neredeyse aşık gibi birşey olduğum şehirdeyim, sahildeyim, biraz bira içip cips yiyorum (burası silinecek) ama kahrolası yalnızlık yine yanıbaşımda. Şehir ışıl ışıl. Yer yer aşırı parlak ışıklar olsa da kahrolası 3. sınıf bir tatil kasabasından bahsediyor olduğumu unutmasam iyi olacak.
Bu arada, galiba kitabımda konusu geçen gemi yine Ada'ya gidiyor. Ah o gemide ben de olsaydım filan...
Erdek nasıl mı? Bildiğin gibi aslında. Her tarafta insan enikleri var ve sahilde oturan annelerine yada o sırada yan oteldeki ülke standartlarının bir hayli dışındaki ince belli, sarı saçlı, uzun boylu ve bir hayli açık bikini giymiş kızla ilgili hayaller kurup ereksiyonunu gizlemeye çalışan babalarına sesleniyorlar (bizimkiler zaten 'genelde' ortalamanın altında kaldığından slip mayo giydiklerinde bile bir sivilceden hallice görünüyor). Anneler ise tek parçalı iğrenç siyah, koyu yeşil yada rengi boks dönmüş bir kahverengi mayoları içinde mutsuz seks yaşamlarını tartışmaya öylesine dalmışlar ki çocukları orada boğazından farkına varmayacak kadar transtalar. Neyse...
Kendimi etrafa verdim ama asıl derdim sevgilimin yaz tatili için ülke dışına gidiyor oluşu. Zaten 3 gündür görmedim diye gözümden yaş aktı akacak; 2 hafta ne yapacağım bilmiyorum artık. Belki gün ortasi vaktinde 1 şişe filan sek rakı içip kendimi güneşe çarptırılır, olmadı yataklara düşer hasta filan olurum. Ya da en iyisi saracak bir kitap edinip bu iki haftayı yokmuşçasına geçirmek...
Göbekli ve kalçalı amcalara, taytlarından fışkıran ince, küçük ve dişlenesi penislere bile bakamıyorum. Hatta liman ve iskeleye de bir hayli yakın olduğum halde...
Tanrım, kocamı sağ salim bana getir, onu bana bağışla.
0 Yorumlar