Blogger'ın her türlüsü etrafımızı biz istemeden sarmış durumda; yemek blogger'ı, moda blogger'ı, zıttırı bloggerı pıttırı bloggerı.. Ve pek tabii doğal olarak IK Bloggerı; yani insan kaynakları blogcusu.
Kurumsallaşma işlevini tam olarak tamamlayamamış şirketlerin içindeki insan kaynakları biriminin işlevinin ve amacının ne olduğu açıkçası hala çok net değil ve işe istediği gibi gelip istediği gibi giden, fazla rahata alışmış, performansı ölçülmeden yaşayıp giden personelin gözünde bu birim tam illallah nefretlik. Genellikle şirketin mali müşavirinin yada ön muhasebesine bakan elemanının yürüttüğü bu iş son zamanlarda yeni jenerasyon açık öğretim mezunlarının neredeyse para vererek satın alınabilen sertifikaları ile kalitelileşmiş gibi görünse de bayağılık ve kalitesizlikle yıkanan bir parça çürük elma parçası gibi kötü kokular saçıyor.
İş dünyası ile ilgili trajedik sıçmıkları bir arada bulabileceğiniz "kurumsal horozların pek de kurumsal olmayan çöplüklerdeki ötüşleri" temalı 3 yazının ilkine hoşgeldiniz.
Yaz tatilleri ⛅, gün batımlarında çekilen sefil selfieler 🤳, deniz kenarında çalışmaya başlayan beyin fonksiyonlarının birden bire akıllara getirdiği birbirinden değersiz aforizmalar ve tabii ki işlerin bir yerden sonra duruveriyor olmasının aşırı doyurulmuş sevimlileştirme hali...
Bizim ülkede birisi tatile çıkıverince yada işe gelemeyince işler neden duruyor, bir türlü anlayabilmiş değilim. Neden birbirine yakın işler yapan insanlar birbirlerinin yerine bakamazlar? Gidersiniz bir yerden imza alacaksınız; yerinde değil, tatilde, izinli, görevli, ot, bok püsür? Yanınıza kalan sinir ve hırpani dışa vurum ihtiyacı ise eşentiyon...
Hey arkadaşım! Evet, bu ülkede iş arayana geri dönüş yapılmıyor ve hala araya birilerini koymazsanız hatırı sayılır bir işte çalışma ihtimaliniz El Al Havayolları'nın yarın İzmir'e sefer yapmaya başlamasından bile daha düşük.
Umut vermek ve sevgi aşılamak "insan kaynakları" birimi ile pek yan yana gelmesi mümkün olmayan kavramlar. Sonuçta kim sever ki maaş bordolarını hazırlarken en ufak bir gecikmeyi yada izni dahi maaşından kesmek için on kaplan gücünde tetikte bekleyen insanları? Bu IK blogcusu "bayan"ın hesap, her şeye rağmen pozitif olmak lazım geliyor.
Pek çok insan gibi İK biriminde çalışan insanların da işsizliğin ne demek olduğunu bildiğini biliyorum. Başvurular, geri dönüşlerin beklenmesi ama bir türlü gelmemesi, senin vasfını bilmeden seni tipine, göbeğine, kıyafetine göre yargılayan insanlara kafa göz dalma isteği... Hepsini biliyorum, çünkü defalarca yaşadım.
Şimdi burada tartışmamız gereken asıl konu şu, bir sürü birikmiş ihtiyacı borcu harcı olan insana sen hangi yüzle yaz tatilinden, yıllık izinden ve işlerin yavaşlığından bahsedebiliyorsun? Bu gereksiz açıklamayı yapman gerçekten gerekli mi? Siz bu sorulara yanıt ararken ben yine işin en başına dönüyorum ve kendime şu soruyu soruyorum: birisi görevinden kısa süreli olarak ayrıldığında işler neden duruyor bu ülkede?
İşinizi yapmak yerine "makale" dediğiniz o kopyala-yapıştır-alel-acele çevir bilgi kirliliklerinden bahsedebilir miyiz burada? Yada "makale"yi bırakıp şiire geçme hayallerinizden?
Bacım bence sen makale yazmayı da bırak, zira yazdıklarının makaleyle uzaktan yakından ilgisi yok. Sen otur ofisine, ıhlamurunu söyle kendi bardağında; onu höpürdet, birilerinin işten çıkışını ver; iş ilanlarına başvuran insanların fotoğraflarının üzerine kaş çiz bıyık çıkar. Akşam da çok çalışmış olmanın verdiği yorgunlukla gidip Netflix dizilerine göz at...
Not: Şiirin bir boka benzemiyor, benim bamyaya bile daha güzelliğini düzdüler.
XO
0 Yorumlar