Temel iç güdü: Sosyal medyada hesap kapatma


Bir süredir, Twitter ve Facebook başta olmak üzere, Amerika merkezli dijital iletişim altyapısı sunan şirketlerin eski başkana  yaptıkları sansür üzerine konuşup duruyoruz. Twitter'ın hesabındaki tweetlere uyarı koyması ya da Facebook'un gönderileri tehlikeli olarak işaretlemesi filan bir süreliğine içimizi nasıl da soğuttu, değil mi? Kendimden de biliyorum ki, pek çok kez de darısı başımıza ayol diye iç bile geçirdik.

Hani bizdeki şu iki kelimeyi bile bir araya getiremeyip bir de belediye başkanlığına aday olan ve iki seçimde aldığı hezeyanın acısını halen çıkaramayan arkadaşın amatör bir trol kadrosuyla alel acele bir mekan çıkışı verdiği beyanatı vardı, "çok basit, çaldılar" diye talihsiz bir kırılım yaratmıştı ve ardından da defalarca sorulan kim çaldı? sorusuna yanıt vermekten kaçınmıştı.

Hah işte, körle yatan şaşı kalkar misali; aynı hikayeyi bu sefer dünyanın öbür ucundan duyduk. Gözyaşlarıyla dolu histerik bir çığlık gibi seçimin kendilerinden çalındığı iddia edilip haykırıklı bir halde histerik krizler geçirildi filan.

Aynı zarfta kullanılan oylardan birisinin geçerli olup diğerinin geçerli sayılmaması kadar ironik ve komik bir durum.

Amerika için bile.

Bunun komik ve ucuz bir kampanya olmasının ötesinde, siyasi gücünü elinde tutan bir kişi tarafından galeyana getirilmek ve tahmin edilemeyecek sonuçlarla yüzleşmek bambaşka bir şey.

Kaybetmişsin işte kız. Edebinle otur yargılanacağın günü bekle.

Hayatımın önemli bir dönemi boyunca, her konu hakkında fikri olan insanlardan özellikle kaçtım ve açıkçası, haklarında çoğunlukla da iyi şeyler düşünmedim.

Ve bu insanlardan sosyal medyada bolca var. Kaçınmaya çalışıyorum ama yine de karşılaşıyorum.

A.B.D'nin eski başkanı da bunlardan birisi. Koronavirüse karşı dezenfektan içmeyi de öneriyor, koyu renk ten rengine sahip siyahi insanları yağmacı olarak kategorize edebiliyor, dünyanın geleceğini ilgilendiren iklim anlaşmalarına burnundan çıkardığı sümüğü sallar gibi sallayabiliyor filan.

Cehaletin bambaşka bir boyutu. Kendi ucuz arkadaş grubu içinde yapsa bir kaç saniyeliğine gülünüp geçilebilecek bayat bir espiri olarak düşünebiliriz. Ama küresel boyutta düşündüğümüzde iş, daha tehlikeli bir yönlendirmeye gidiyor. Bir sürü insanın sosyal medyada okuduğu herhangi bir bilgi kırıntısıyla harekete geçebilecek saflıkta ve cahillikte. Buna hazır olan insanların önüne nasıl olur da nasıl olur da kolaylıkla koyabiliriz?

Tek bir hareketle dünyanın en iyi korunan binalarından birine girilebiliyor. Gerisini siz düşünün. Dijital iletişim altyapı sağlayıcılarının bu sesi ellerindeki imkanları kullanarak engellemesi ise yine şahsımca pek de sansüre ve ifade özgürlüpğünün kısıtlanmasına girmiyor. Mesela yine şahsıma bakalım: Benim hesaplarım neden kapanmıyor? Birilerinin sibop görevini de gerçekleştirmesi gerekiyor ve ben yine, bu işi editöryel sıfatla hizmet sağlayıcıların üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu hizmet sağlayıcılar bence A.B.D. başkanına gereken süreyi çeşitli yollarda ona uyarılar göstererek verdiler. Uyguladıkları şey sansür değil. Şirketler kendi politikalarını geliştirmek ve onları kullanıcılara dikte etmekte özgürler.

Ne yazıkki bu işleri işimize geldiği gibi esnetmek konusundaki yeteneğimiz oldukça sınırlı.

Okuduklarım arasında bir CEO'nun nasıl oluyor da bir devlet başkanının hoparlörünün fişini çekebileceğini sorguladığına dair anektod vardı. Dünya değişiyor ve artık pek çok şey eskisi gibi değil. Bunu, yaklaşık 35 senedir dünyada aktif olarak yaşayan birisi olarak ben bile fark ediyorum. Birbirimizi denetlediğimiz ve hareketlerimize karar verdiğimiz garip bir hadsizlik devirdeyiz. Çalışma modelleri ise artık daha girift. Teknik olarak birinden kötülük yada kötülüğün ihtimalini dahi görüyorsan onu engellemeye çalışıyorsun. Temel iç güdü bu. Çünkü, öteki yandan dünyadaki kötülük sürüyor, kötülüğün yükselmesine izin veremeyiz.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes