Teneffüslerde yarı belimize kadar camdan sarkar ve aşağıdan geçenlere "bakar mısınız" diye pöykürür ve şimdi hatırladığımda dahi çirkin bir haz duyduğum tükürmecilik oyununun en iyi örneklerini sergilerdik.
İyi ki birisi çıkıp da bizim ebemizi şey etmemiş.
Bu dönemin belki de en derin izlerinden birisi, bloğun ucundaki dükkana açılmış olan Nokia satış dükkanının önünüde geçirdiğimiz zamanlardı. Nokia 3110 çıkmış, ardından da 5110'un afişleri kendini göstermişti. Ardından 3210 çıktı sonra 6110 galiba.
Biraz para biriktirip kendime 8250 alma hayali falan kurardım. Bizim oraya iki katlı otobüsler çalışırdı, onların üst katında oturup eve giderken ne kadar para biriktirmem gerektiğini falan düşünürdüm. Hatta karlı bir Ankara günüydü, ikinci katta en önde otururdum. O zamandan belliymiş ne mal olduğum.
Düşünün, daha cep telefonlarında internet yok, sınıftan Bilge diye bir kız 3330 almış ve onun dot-matrix ekranından internete girişini seyrediyoruz filan.
Sizce de çoğumuza gereğinden fazla büyük roller biçilip o roller için epey çok boş yatırım yapılmadı mı?
Keşke eğitime harcadığımız parayı ticaret yapmayı öğrenmeye falan harcasaymışız. Belki bugün bir atölye - fabrika vs. işimiz olur hiç olmazsa modern kölelik düzeninde avantajlı tarafta olurduk.
Yorum Gönder