Her an çekip gitme ihtimaline sarıldım, fakat bu sefer ben değilim giden

- Oğlum manyak mısın, adam bindi uçağa gitti. Ne demek arkasından ben de gideceğim? Delirdin mi?

- Hayır, delirmedim. Ben onda kendimi gördüm, bende olmayan özgürlüğü, gidebilmeyi, başka bir ülkede olmayı?

- Peki ya vize işleri falan? Halledebilecek misin?

- Hallederim bir şekilde ya.

- İyi madem.

Ona söyleyemedim o ilk açtığında seni sevimli bir ayıcığın karşıladığı sarı uygulamadan yazıştığı adamın tipik bir karikatürüm olduğunu. Uzaklardan buraya gelmiş, her an çekip gitmeye hazır, kabuğuna çekilip sanki daha önce orada yokmuş gibi birden kaybolmaya hazır bir anemon gibi parlak kırmızı ve mordan; zehirli ve belirli bir yere bağlı olmayan bir hayatın yansıması olduğunu.

Diyemedim ki ben hoşlanmadığım insanlarla konuşmamak için ecnebi ayağına yatıyorum ve araya iletişim sorunlarını sokarak aramızda kudretli bir bağ oluşmasını engellemeye çalışıyorum. Kim bilirdi ki yalnızca bir kaç gün süren ısrarlı bir konuşmanın neticesinde yüzünü bile başkasından ödünç almış bir adama aşık olan bir başka adamın, şehrin dışında ve sabaha karşı hâla horozların sesleriyle cirit attığı bir mahalledeki ılık yatağımda uyluklarımın üzerine M şeklinde oturmuş ve içinde henüz inci parlaklığındaki sıvım ışıldarken ruhundan boşalanları sanki sıradan bir şeymiş gibi itiraf edeceğini.

Mesela o anda Mike bendim desem yüzünün alacağı şekil ne olurdu? Mike istemediği halde paylaştıkları, dili döndüğünce anlattığı hayallerinin aslında bende saklı olduğunu, o adamla yapmak istediği ve hatırladığımda dahi bacaklarımın arasını karıncalandıran fantezileri bildiğimi, bir kadeh içki içmek için bile şehri kuzey - güney aksında gecenin yarısında aşmaya hazır olduğunu bildiğimi?

Hayaller her zaman hepimiz için önemli birer kurtarıcı. Onlara sarılır, onlardan güç alır, bir gün onların gerçek olma ihtimalini düşünerek hayatı biraz daha çekilir kılarız, sebat ederiz. Sabır gerçekten kahraman yaratmak için iyi bir sınav. Bir ağacın dibine, hayattan bir sürü cefayı çekip sarı bir elbiseyle oturmuş kızıl saçlı C.E. gibi hissediyorum kendimi. Hepimiz her şeyden önce kendimiz için, sonra yakınımızdakiler için birer kahraman olmak isteriz. Süper güçlerimizi aşık olmak istediğimiz, ait olmaktan büyük mutluluk duyacağımız ve ait olmayı başardıktan sonra hiç durmadan sahip olmak adına gerekli girişimleri başlatacağımız insanların üzerinde kullanarak etkilemeye çalışır; o kişi yalnızca bizim olsun isteriz.

Bunu tabii ki Mike vasıtasıyla öğrenmedim. Duygusal olma halinin ve ilişkilerdeki duygusallığın hayatımızı nasıl etkilediğini ve bugünümüzde dahil olmak üzere önümüzdeki yaşamı nasıl değiştirdiğini bizzat deneyimlemiş biriyim. Mike’ten de işte bu yüzden medet umdum. Her an çekip gitme ihtimali olan bir erkeğin geçici hevesle içine girdiği bir arayışın bağları olsun istemedim. Fakat yine anlaşılan birileri çoktan Kanada’nın bir yerlerine çoktan varmış kırk beş elli yaşlarındaki bu adama aşık olmuş, unutmayı başaramamış ve ardından yollara düşmeye hazırlanmış.

Birine ilham olmak da fena fikir değil diye düşünmek biraz ruhumu rahatlatıyor fakat bu ilhamın getirdiği sonuçlar arasında bir yok olma hikayesinden de bahsedecek olabiliriz. Yakılıp yıkılan ve geride bırakılan gemilerin enkazı başaramayıp geri dönüldüğünde bırakılan yerde dumanı tüten yanmış bir dağ bulunmasıyla sonuçlanabilir. İlhamın getirdiği bu sonucu hiç bir şekilde kabul edemem.

Üzerimden kalkıp bir bacağını yataktan aşağı atarken içinden çıkıyorum; son bir haz damlacığı sıçrıyor beynime ve yatağın henüz dün akşam serdiğim çarşafının üzerine büyük bir parça döl damlıyor. Bu aralar da amma çok boşalıyorum. Sol kulağımın arkasına bir öpücük kondururken anlıyorsun değil mi, bir daha seninle görüşmemize imkan yok, ben gidiyorum diyor. Söyleyecek çok şeyim var, söylediklerim de oldu ama söylemekten imtina ediyorum. Gittiği yer de Kanada. Sanki şurdan trene binecek de Foça'ya falan gidecek. Cılız bir güneş ışığının ilk ışıklarının pembe bir gökyüzünü bir umutla doldurup etrafa gereksiz gülücükler saçtığı anlarda belinde yeşil bir havluyla banyoya doğru yollanıyor; ben duşumu daima soğuk alırım.

Yatakta bir başımayken soğuk bir duş etkisi yaratıyor söyledikleri. Ciddi ciddi kalkıp gitmeye kararlı dünyanın öteki ucuna, yalnızca bir kez gördüğü ödünç bir fotoğraftan yola çıkarak aramaya kararlı Mike denilen adamı. Dilimin ucuna geliyor Mike burada demek. Keşke yapmasaydım ya, oynamasaydım hayalleriyle. Ama olacağı mı varmış acaba? Kurduğu şey gerçekten gerçekten hayal mi?

Fotoğrafını ödünç olarak aldığım adamı düşündüm güneşin ilk ışıkları pembe havayı çiğ bir sarıya çevirirken. Aynı Ankara’nın gökyüzü gibi. Toronto’da falan, yolda karşılaştıklarını düşündüm. Boynuna sarılıp Mike, it’s me, Turhan from Turkiye, Izmir. You had been six months ago. Did you remember me, we’d talked when you were urban train?

Tüylerim diken diken oldu, erkekliğim yumurtalıklarımdan içeri çekilmeye başladı. Bu bir sorun mu ve ben bunu çözmeli miyim yada hayatı olağan akışına bırakmalı mıyım? Karar vermem gereken şey şu aralar bu.

Hadi bakalım, yolun açık olsun. Instagram'da görmeyi bekliyorum Kanada'da tek yön uçak biletini.

Duştan çıkıp bej renkli pantolonunu giydi, yeşil çorabı batan güneşte daha koyu renkli görünüyordu. Lacivert polo tişörtünü geçirdi üstüne. Bana son kez baktı ve kapıya doğru yöneldi. Bu kadar çabuk gitmese diye geçirdim içimden. Önünde ince bir tokası olan makosenlerini giydi ve evin kapısını kapatarak çıktı.

Sanırım şimdi Kanada yolunda bir yerlerdedir.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes