Yasak elmanın ikramı: kollarımda teselli bulan evli bear ve kalçalarımızdan süzülen erkek sütlerimizin akıllara durgunluk veren tedirginliği

Çenesinin altından kavramıştım, yaklaşık on beş dakikadır da kalçalarının arasında gidip geliyordum, kutsal halkası önce açılmak konusunda tereddüt etmişti, ardından kompakt, her yere sığan ve git gide kalınlaşarak beni bile hayretler içinde bırakan külçük Coach'umu içine almaya razı olmuştu. Arada soft bir sevişme müziği çalıyor, belimin ritmik hareketi şarkının yükselen ritmiyle biraz hızlanıyor ve hoyratlaşıyor, alçaldığında da yavaşlayarak hem kendimi hem de içinde kaydığım küçük kutsallığı dinlediriyordu. Yasak elmayı yiyordum sahibinin kendi özgür ruhuyla ikram ettiği sepetin içinden.

Teninin kokusuna bayılıyorum,  harika korkuyorsun diye sözde beni aslında kendini gaza getirirken başka neyimi beğendin diyorum kulağına, deliğiyle birlikte çakraları da açılıyor, dalıyoruz ikimiz de günahın en derin çukurlarlarına. Sevişirken konuşmayı severim rakıya verilen çay molasına benzer bir tuhaflıkla.

İçime boşal n'olursun diye inliyor yüzü yastığa bastırılmışken, sola dönük boynu, ensesindeki düzgün traşı hiç de dizginleyici değil, aksine burnumu oraya değdirdikçe belim kendiliğinden hızlanıyor fakat küçük Coach'un hiç öz suyunu salmaya niyeti yok. Bu hallerimi seviyorum, fazla dar olmayan fakat çok da geniş olmayan erkekleri seviyorum. Aynı zamanda evlenmiş, hayatında bir kadın da olan; hatta baba bile olmayı başarmış; kollarımda tecellisi olmayan teselliler arayan evli erkekleri. Hep karısıyla kavga ettiğinde altıma yatmaya gelen bir erkeği tanımak istemişimdir.

Çirkin, hayasız ve aslında utanmam gereken bir haldeyim kim bilir ama kendi yatağımda, kalçalarını ayırarak ağırlığım altında bazen zevkle bazen gerçekten ağır olduğum için inleyen evli bir erkeğin toplumsal kavramlar içinde tanımlamak gerekirde eğer kocası olmak bana inanılmaz bir şevk veriyor. Bunda biraz da Zara'nın gece serisi Gold parfümünün de etkisi yok değil, şimdiye kadar hiç bir parfüm üzerimde böyle güzel durmadı. İyi ki bi 299 liraya parfüm aldım, atarım artık havasını yüz gün.

Henüz bir kaç gün önce, Basmane'deki bir otel odasında, fotoğrafından gördüğüm kadarıyla oldukça güzel görünen bir adama arkasını dönmüş olması da ayrı bir ironi tabii, onu bir başka erkeğin altında görmek de hiç fena bir fikir değil, muhtemelen deliğini de o genişletti. Benim de yok muydu sanki Basmane'deki saatlik otellerin birinde bir erkekle olup deliğinden akan dölleri seyretme fantezim? Yaptım hatta? Bu fikir beni çıldırtıyor, eskiden olsa erkeğimi başkasıyla paylaşmaktansa histeri krizi geçirmeyi tercih ederdim.

Keyifle gidip geliyorum içinde, boşalmaya hiç niyetim yok, onun da bu konudan şikayeti. Belime de iyi geliyor ritmik şekilde hareket etmek. Hem seks en iyi spormuş.

Henüz varmıştı şehrin dışında, bahçesinde koyunların otladığı ama aynı zamanda yirmi dakikada bir şehre giden modern bir trenin de geçtiği kasabama. İyi bir ev sahibi gibi pek özendiğimi belli etmeden bir kaç gün önceden hazırlayıp demlemeye bıraktığım hiç dokunulmamış patlıcan yemeğimi rondodan geçirdim, marketten köz biber alıp ceviz, tulum peyniri ve zeytin baharatıyla Hatay ezmesi gibi bir şey yaptım, fırına biraz tavuk göğsü ve patates attım. Airfryer almama gerek kalmadığını ispatlayan bir patates kızarttı fırınım; başında dursam öyle nar gibi çıkmaz. En sonunda güneş tepede pembe bir iz bırakırken, izahı olmayan şeyleri yaşamak üzere geceye doğru gidiyorduk.

Yeniden loş yatak odasına dönüyor, kilotlarımıza kadar çıkarıyor ve yumuşak yatağın üzerinde pozisyon alıyoruz.

Pazumu başının altına koydum, yumuşak bir yastığa başını koyup dinlenir gibi yumdu gözlerini. Sen tam bir erkeksin biliyor musun" dedim kulağına, sadece onun duyabileceği kadar fısıldayarak. Çok usul, nefesimle kulağının içini adeta yıkayarak.  Çünkü kulağından kalkıyordu, anlamıştım, bacaklarını aralarken içinde gidip gelmekten başı iyiden iyiye, iyi bakılmış bir bahçede açmış pembe bir lalenin rengini almış küçük Coach'umda bir elektriklenme oluyor ve yalnızca bir kaç milisaniyeliğine gözlerim kararıyor, derin uzaydan yıldızlı bir görüntü gözlerimin önünde beliriyor. Adeta USS Enterprise D bir Borg küpüyle karşılaşıyor.

O kısa süre zarfında ne hamam kurnalarında çektirdiğim saksolar kalıyor zihnimde, ne tadına bakılmışlığım ne de tadına bakmışlığım. Hepsi uçup gidiyor zihnimden birer birer, adeta bembeyaz, pirinçten yapılmış ve bir o kadar da hassas bir defter yaprağıydım da üzerime koyu mavi mürekkeple yeni hikayeler yazılsın diye bekliyorum.

Sırtı, çok hoş miktarda kıllarla kaplı, teni doğudan gelen egzotik bir baharat gibi hafif yanık. Belki de düşük wattlı akkor kafe lambasının altında öyle görünüyor, hatta içtiğim iki kadeh şarabın etkisiyle hayal görüyorum. Boşta kalan diğer elimle biraz fazla hızlı gittiğim için yerinden "blop" diye çıkan küçük Coach'u çıktığı deliğe yerleştiriyorum, ohhhhh diyor azgınca, arada böyle sokup çıkarsana ne olur. Biraz daha çabalıyorum, içindeyken yalnızca başını hareket ettirmek yerine biraz daha bütünüyle sokup çıkarıyordum, işte bu diyor nefes nefese, evet aşkım evet.

Ne aşkı? Birazdan "biz şimdi neyiz" e bağlar miyiz? Hayır, bağlanmasak daha iyi. Kar bulutlarının üzerinde kırmızı bir gondolla gezmeye niyetim yok.

Biraz şevke geliyorum, sol kulağını ısırdığımda iyice kızışıyor bedeni, iz bırakma! diye uyarıyor adımla, daha da şevke geliyorum benden sonra karısına döneceği ve onun yatağına gireceği için, kızıyorum içten içe. Beni gaza getirmek için mi yapıyor bilinmez, inliyor bir kaç kez; eğer rolse, ki bence öyle, işinde gerçekten oldukça iyi. Keşke ağzına sakız verseydim, nihayetinde fahişenin orgazmı ağzındaki sakızı düştüğünde belli olurmuş.

Bu erkeksi inleyişler ve bir erkeğe zevk veriyor olma hali beni de gaza getiriyor, küçük Coach'taki elektriklenmelerim artıyor, artık durdurulamaz noktaya yaklaştığımı hissediyorum. Boşalmaya ramak kala, en sevdiğim anlar. Durma diyor fahişe, devam et n'nolursun. Yumurtalıklarımın yukarı çekildiğinin ve günledir biriktirdiğim dölümün gelmek üzere olduğunun o da farkında, hadi, hadi aşkım, hadi koca ayı, boşalt bütün dölünü içime diye inliyor muhteşem bir fahişe rolünün üstüne düşen kısmını başarıyla canlandırarak. Ona fahişe demem ne kadar doğru, bunun muhasebesini yapabileceğim bir anda değilim, belki az sonra düşünürüm ve pişman olurum aklımdan geçenlerden ötürü.

Zihnimde, söylemek üzere sıraladığım bir sürü aşk şiiri, güzel söz hatta sıcacık bir öpücük var. Fakat bunların sahibi o değil, şehrin kuzey aksındaki bir başka adam. Ona karşı bir şey hissetmiyorum ama bana öyle geliyor ki onunla iyi olacağım.


Artık dönülmez akşamın ufkundayım, hazır olduğumda kendimi bırakıp kasılmaları karşılamaya hazırlanıyorum ve geliyor, geliyorum. Nefes nefeseyim, kulağına, boynuna, ensesine, yüzünü çevirip dudaklarına her yerine bırakıyorum derin nefesimi. Çenesini ısırıyorum, sakalları dudaklarıma batıyor, daha da artıyor arzum. Başı sürtünmekten pembeleşmiş küçük Coach'um kendi dölümle kayganlaşıp biraz daha derine giriyor, aman tanrım, çok darsın,  ve çok ılık, bu kadar dar olduğunu neden bana söylemedin?

Nüanslar önemli. Kaç gündür boşalmıyorsun sen? diye merakla soruyor altımdayken, bir dakika kadar geçmiş üzerinden, hala sertim, içindeydim ve kalp atışlarım hâlen içine döl akıtan boğumlu titreşimler yolluyor. İstesem de durduramıyorum, birinin arkasına geçmek konusunda yeterli antremanım yok.

Erkeğim, kıllı ayım, derdimin dermanı. Keşke seninle sevgili olsak.

Ne kadar da çok erkeğin hayallerini süsler oldum, yanlarındaki yoldaş, hayatlarındaki en önemli kişi olmaya hazır oluyorum.

Evlisin oğlum, birazdan kalkıp karının yanına döneceksin, hem zaten benim hayatımda da biri var. Takıldık, arada yine düşer kalkarız, alışın çok iyi hem.

Lütfen bana hayatında birinin olduğunu hatırlatıp durma.

Beni bir başka erkekten kıskanması fikri o kadar da kötü gelmiyor kulağa, aslında güzel bile görünüyor karşıdan. Geçmişte yaşadığım bir çok şeyin intikamını alır gibi hissettiriyor fakat yanlış yoldasın Coach, hezeyanlarının sebebi o değil, acilen bu düşünceden arın.

Kendimi biraz geri çekip vakumlu bir borunun içine giren havanın çıkarıldığı sese benzer bir bloplama ile küçük Coach'u çıkarıyorum içinden, yumuşamaya başlamış, yapış yapış, ılık ve bembeyaz dölümle ıslanmış haldeyim. Eğer bir çay bardağına boşalsaydım muhtemelen bardak dörtte üçüne kadar dolardı, o kadar birikmişti bacaklarımın arasında, günlerdir. 

Bir kez daha ister misin?

Belimi yine ileri geri hareket ettirmeye başlıyorum, bu sefer yeterli" diyor gülerek, çok ağırsın istersen üzerimden kalk. Ha, bir kez daha olacak yani?

Kalkıyorum, dizlerimin üzerinde güneşi selamlar gibi uzanıyorum yatağın ucuna, kalçalarımın arasından kollarımda teselli arayan bear babanın küçük ve ince pipisinden az önce akmış olan ılık dölü taşaklarıma doğru süzülüyor, irkiliyorum aşağı kayarken soğuyan erkek sütünün hissiyle...

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes