Gizli fetişlerin yükselişi: nasıl ikinci el erkek ayakkabılarına ve çoraplarına sardım?

Bir kibrit çöpü bile almayacağım! diye kararlar alıp telefonumdan o çok meşhur ikinci el giysi falan satan uygulamayı kaldırmamın üzerinden henüz bir hafta geçmemişken kendimi yine Google Play'de gezinirken buluyorum ve arama geçmişimdeki Dolap ibaresine pişmanlık içinde bir kez daha tıklayarak uygulamayı bu sefer, 9.7 inçlik iPad çakması Samsung Tab S2 tabletimin ekran boyutuyla sevimsiz bir tezat oluşturan 16 GB'lık hafızasına kaydedip Sign in with Google butonuna tıklayarak yeniden o rahatsız edici derecede uçsuz bucaksız klasik erkek ayakkabı kategorisine dalıyorum. O kadar çok yeni ürün eklenmiş, bir o kadarı satılmış, yorumların altında üç kuruşluk (?) kalitesiz pazarlıklar yapılmış ve bazı alım satımlar iadelerle desteklenmiş.

Halbuki geleceğe dair planlarım arasında Toronto yönüne giden bir intercontinental 777-300ER jetin ekonomi sınıfından bir bilet paylaşmak ya da yanımdan geçen sevimli, kırmızı ve hayatım boyunca hiç yanında bulunmadığım kırmızı iki katlı belediye otobüsleri geçerken Buckhingam Sarayına bakarak bir gün orada bir yerlerde olma hayaliyle yok olup gitmek var. Ama ben ne yapıyorum, ikinci el uygulamasından ayakkabı bakıyorum.

Yada en basitinden Berlin'de yada Hamburg'da katıldığım bir fuarın ardından ortalama ve şartları oldukça normal olan bir ayı barında bir bira içerken tuvaletinde iri, sarışın, gri saçları olan ve pembe penis başlı bir adamla işi pişirip oracıkta oramdan yada buramdan iğfal edilme isteğim var.

Fakat her zaman olduğu gibi kendimi kandırmak için yeterli gerekçem var; her zaman yeni bir çift ayakkabıya ihtiyacım vardır. Bunu aklıma kim soktuysa onun tanrı belasını versin.
Gündelik yaşamım içinde ihtiyaç duyduğum model şöyle bir şey; kotla ve kanvas pantolonla giyebileceğim, tercihen siyah renkli, karşıdan dikkat çekebilecek ama bir o kadar da muhafazakâr derecede parlayan, bağcıksız, sivri burunlu ve ... Kısaca, hepsinden istiyorum aslında.

Şimdi bağcıksız, kotun altında harika görünen, azıcık spor kesimli, mirror shine yaptırabileceğim bir modele ihtiyacım var. Daha sonra bir tane de bağcıklı ve uzun burunlu bir tanesine ihtiyacım olacak.

Dolap'da geçirdiğim zamanın süresi uzuyor ve ucuzdan pahalıya sıraladığım listenin içinden kendime uygun olabileceğini düşündüğüm üç dört tane modeli beğeniyorum. Bunlar genellikle yalnızca bir yada iki kez giyilmiş ve artık gardolaplarda kendine yer bulamayan, binlerce lira verilmiş olmasına rağmen sırf ihtiyaç sahibi birine gitsin diye maksimum 200 liraya listelenmiş iyi görünen, sağlam ve marka ayakkabılar. Sarar, Nevzat Onay, Oggi, Bottega, Bostonian gibi farazi şeylerden bahsediyorum, muhtemelen bu markalardan bir çoğu zaten sizin için bir şey ifade etmiyor.

Zamana karşı yarışlarımız, Refika'nın mutfağında uyguladığı 20 dakikada bilmem ne yemeği yada ilgilendiğiniz ürün başkasının sepetinde, onu almak için acele edin bildirimleri arasında gidip geliyor. Bu sırada beğendiğim ayakkabılardan bir kaçı kendine yeni sahipler bulup sahiplerine ulaşmak için çeşitli kargoların poşetlerinde kendilerine yer bulmak üzere mahsun kutulara girerken beğenilen ürünlerin üzerindeki küçük ve sevimli kalpler bir bir sonsuzluğa uçuyor, yerlerine bire üç oranında yeni beğeniler geliyor. Bu siklus bir kaç hafta boyunca böyle devam ediyor ve Dolap'daki hesabımın beğeniler bölümünde yüze yakın klasik erkek ayakkabısı ardı ardına listeleniyor. Her birini satın alabilecek potansiyele sahibim, birisi kredi kartlarımı elimden alsın acilen.

İlk elde birer fazla puan alan modeller benim için daima fiyatı düşenler yada son otuz günün en düşük fiyatlı olanları. Çirkin, tek taraflı bir inat ve kendimle bitmek bilmeyen bir savaşın tarafı gibi hissettirenler ise fiyatları bir türlü kırmak bilmeyenler. Bazılarına akıl almaz teklifler vererek alabildiğim en ucuz fiyatı elde etmeye çalışıyorum fakat çoğundan red geliyor ve ardından da kendi teklifleri geliyor. İşin aslı, liste fiyatları da cebime uygun, alacak olsam alabilirim fakat genlerimde olduğunu çok yeni öğrendiğim pazarlıkçı Romen tarafım inatla bekle veya teklif ver diyor. Sanki daha on dakika önce, bu yazıyı yazarken ucuz tekliflerden bahsetmemişim gibi U çekiyorum şu anda.

Nihayet bazı teklifler kabul edildiğinde saat sabahın altı buçuğu civarında ve yeni ayakkabılarımın bana uçması için satıcılar darlamaya kendilerini hazırlamalı, acaba ne zaman kargolarsınız? Aynı gün yada ertesi gün, başkalarında görüp imrendiğim ve oradan oraya uçuşup duran kargo poşetlerine en az iki çift ayakkabı giriyor ve ofisin kapısından gireceği sabırsız dakikaları saymaya başlıyorum.

Arkadaşlar, bugün bana Sürat Kargo gelecek, kargo geldiğinde haber eder misiniz? Ertesi gün ise Sürat Kargo'yu Aras ile değiştiriyoruz ve keyifli bekleyiş böyle sürüp gidiyor.
Bir gün birisinin benim bu klasik erkek ayakkabısı alışverişine dair tutkumu masaya yatırarak hafif rahatlatıcı bir kadeh bir şey içerken beni bundan kurtarması gerekiyor. Geçmişimde kesinlikle bununla ilgili bir sorunum var, burada Erol K'yı canlı yayında yerin dibine sokup çıkaran, oradan çamurlu balçıklarda gezdiren ve yetmezmiş gibi parmağının ucunu adeta küçük bir penisi betimler gibi kameraya uzatıp yalnızca bir kaç milisaniye boyunca parmağının ucuna bakarak gerekli mesajı hepimize defalarca, ama defalarca veren Seda S. gibi hissediyorum. Birisin beni barlardan değil de Dolap gibi app'lerin erkek ayakkabı reyonundan çıkarması lazım.

O hafta ofis adresime, tarafıma ulaştırılmak üzere 4 kargo kargo yola çıkıyor. Hepsinin içinde de her birine ayrı ayrı aşık oldum ve her birini mutlaka giyeceğim. Hatta mümkün olsa, bir kaç tanesini arabanın arkasına bırakıp öğle yemeğinden sonra bir koşu arabaya gidip orada uzun demir bir çekecek vasıtasıyla ayakkabımı değiştiriverecek kadar hırslı, istekli ve delirmek üzereyim.

İyice zıvanadan çıkıyorum, imdat.


Her birisi bir başka kargo şirketi ile tarafıma son sürat gelen ve benim için yeni, bir önceki sahibine göre ise eski ayakkabılarımın ortak bir özelliğinden bahsetmek zorundayım size. Bu konu hakkında konuşmak isterken kaç kilometre saçmalamış, yeni anektodlarda bulunmuş ve kim bilir, siz bir okurken bir otuzbeşlik bitirirken ben kendime bu sıradışı itirafı nasıl yapacağıma dair sonu belirsiz sorular soruyorum.

Aşağılayıcı yüz ifadelerinizi, tiksintiyle büzüşen burunlarınızı ve kendi halinize bakmadan takındığınız yadırgayıcı yargılarınızı bir kenara bıraktıysanız yazıyorum; bu ayakkabılar başka erkeklerin düğünlerinde yalnızca bir kaç saat giydikleri damatlık ayakkabıları.

Şimdi bunu, burada okuduğunuz ve ardından da unutmak suretiyle geç olgunlaşmış bir eriğin yüzünüzde yaptığı keyifli bir ekşimeye benzer bir hazla sindirdiğiniz diğer hikayeler gibi aklınızın bir köşesine itekleyebilirsiniz. Fakat kabul etmek gerekiyor ki, ilginç bir fetişimin yükselişine şahit oluyor olabilirsiniz.

Bu tatsız kabarenin ortaya çıkışı, geçen sene aklımın derinliklerinden kaleme dökülen ve bu mecrayı biraz da bu nedenle "değerli" kılan hikayeye dayanıyor: Sipariş Notu. (Merak edenler için: bölüm 1, bölüm 2, bölüm 3, bölüm 4, bölüm 5) Bu hikayeyi ortaya dökene kadar hiç bir erkeğin bir süre giyip artık kullanmamaya karar verdiği bir ayakkabıya sahip olmayı yada o ayakkabının içinden çıkan çorapları koklamayı falan düşünmedim. Hayır, ikinci el çorap satın alıp onlarla geceleri çeşitli ritüeller yapmıyorum. Kaldı ki herhangi bir konuda size kendimi affettirmek gibi bir misyonum da yok; eğer yapsaydım bile.

Sipariş Notu'nu yazmaya karar verdiğim gün bir cumartesi sabahıydı. O zaman mağazalardan satın alabiliyor ve daha önce hiç kimsenin sahip olmadığı bir şeylere, kırklı yaşlarına gelmiş ama daha önce hiç pasif olmamış bir erkeğe ilk kez arkasından sahip olabiliyor edasıyla erişebiliyorduk. İZBAN'daydım, o zamanki sevgilim (LOL) beni henüz terk etmemişti ve ADB durağından yeni kalmıştık. Sahneler, hikaye, gece yağmur yağmış ve ayaza çekmiş Pozcu sokakları, Theo, gri eşofmanının önü pamuklu kilodundan taşmış zevk suyuyla ıslanmış Mithat hepsi o trende gözümün önünde belirdi. Aynı anda terabaytlarca veriyi işleme kabiliyetine sahip olan bir Borg küpünün sıradan bir sakini mi oldum acaba diye endişe etmiş ve şaşırmıştım tren henüz Kemer istasyonuna yanaşmadan.

Şaşkınlığımın nedeni, bu olayın neden bu hale gelmiş olduğu aslında. Canlı yayında çok önemli konuğu Gönül Yazar'ın yere yapıştığı andaki Nükhet Duru şaşkınlığı var üzerimde. Hay Allah, neden böyle oldu acaba? Ne oldu da ben birden başka erkeklerin bir süreliğine giydiği ve artık işlerine yaramadığı için satma ihtiyacı duydukları eşyalarına talip olmuştum? Ayakkabı, çorap yada kullanılmış pamuklu iç çamaşırı?

Şaka bir yana, bu konuda gerçekten bir telkine, hafif sakinleştici desteğe ve hatta cep telefonumun falan elimden alınmasına ihtiyacım olabilir. Daha geçen ay 22 (yazıyla #yalnızyirmiikiçift#) çift ayakkabıyı en yakın giysi kumbarasına gece vakti bırakmışken, boşalan rafları yeni ayakkabılarla doldurmak istemiyorum. Ayakkabı alışverişini bir çeşit kendimi ödüllendirme mekanizması haline getirmek istemiyorum. Yeni ve parlak bir ayakkabıyı giydiğimde hayatımdaki bir çok sorunu çözmüş olmuyorum yada olduğum yerden daha farklı bir yere gelmiyorum.

Her zaman kargoda bir çift ayakkabım var tatlı telaşını benzer başka bir şeyle değiştirmem gerekiyor. Varsa yardımcı olabilecek birisi, çeşitli yollarla ödeşebileceğimiz şekilde yardım almaya hazırım. Burada dizlerimi karnıma çektim ve öne arkaya sallanarak yağan soğuk yağmuru seyrediyor ve bir çeşit yoksunluğun geçmesini bekliyor gibiyim.

İşin aslı, elim pek çok kez, satın aldığım ayakkabıların sahiplerine mesaj atarak acaba içine bir tane de giyilmiş çorabınızdan koyar mısınız demek üzere yorum paneline gitti. Fakat instagram'daki normal kullanıcı adımla aynı olan mağaza adresim ve orada listelediğim, Vakko'dan, Bottega'dan falan toparlayarak adeta utanmaz bir edayla fahiş fiyatlara listelediğim pahalı ayakkabıların akıbetinin belirsizliği nedeniyle bunu yapamadım. Fakat buna karşılık içten içe pek çoğunda satıcının aklımı okumuşçasına paketin içine kullandığı bir çorabı yanlışlıkla falan düşürüvermesini de bekledim.

Şimdiye kadar böyle bir şey, yalnızca Hotiç'in elde yapılan serisinden bir ayakkabıyı inanılmaz ucuz bir fiyata almama rağmen içinden çıkan bambu bir çorapla yaşadım. Giyilmemişti ama bir erkeğin bir başka erkeğe hediye etmeyi aklından geçirdiği bir çift çorap zaafımı oldukça tatlı şekilde gıdıklamıştı. Hikayenin bütünü buradan ortaya çıkmış ve gelişmiş bile olabilir, kim bilir.

Bu arada, kargoda bana doğru gelen iki çift daha ayakkabı var. Bundan sonraki haftanın başında teslim edilir herhalde. Hatta biraz daha uslu ayılar olursanız belki size, bunları giyerek çektiğim özel mastürbasyon videolarımı bile yollayabilirim, kim bilir... Umut fakirin ekmeği; buradaki fakir de sanırım ben oluyorum. Benim de artık nerem fakirse amk.

By.

Bu arada, fotoğraflar suitness blogundan.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes