Bana fenalık geldi: profesyonel mağdurelikleriniz, düzeltebileceklerinizi düzeltmeyişleriniz ve yana yakıla başka insanları darlama halleriniz

Biz, geride kalanlar,  her şeyi gidenlerden daha az biliyor değiliz; ya da siz, bir şekilde yolunu bulup buradan gittiniz diye bizden daha iyisini biliyor değilsiniz.

Ambalajınızı daha iyi paketleyip sahte ışıltılar satarak kendinizi bir yere satabildiğinizde, farklı tercihler yaparak kendine başka yollar çizmeyi başarmış insanlarla kimsenin sizi kıyaslamadığını ve tü - kaka dramasını sizin için de oynatmayacağını varsaymanız yalnızca komik olmayan bir komedinin hiç de güldürmeyen bir parçasını temsil ediyor.

Unutmayın ki bana hiç bir şey olmaz tavrındaki Gülben E. gibi değilim fakat, başımdan geçenleri ve özellikle de bazı insanların geçmişte bana yaptıklarını bir türlü unutamamak ve onlardan, 238 Uranyum'un bitmek bilmeyen bir yarılanma ömrü gibi dersler çıkarıp tavırlar almak gibi bir huyum da ne yazık ki var ve bu kimilerine göre çirkin huyum benim için değerli bir kuyum.

Neyi yapıp başardığınız yada geçmişinizden gelen hangi sorunlarla bugün başa çıktığınız, göreceli olarak ne beni ne etrafınızdaki diğer insanları pek ilgilendirmiyor açıkçası. Hayatımda bir alışkanlık haline gelmiş fakat iş hayatında bir türlü dikiş tutturamadığı için benim de hayatımı zehir etmeye başlayan adama kendimi terk ettirmiş bir "bear"ım (o hala beni kendinin terk ettiğini sanıyor-muş) ve, bazılarınızın incir çekirdeğini doldurmayacak pahadaki arkadaşlık kavgalarınızı yada aile içi meselelerinizi kendime dünyanın sanki en önemli şeyiymiş gibi dert edeceğim de belki de dünyanın en komik parodisi. Bu, başlı başına bir parody account'u hak ediyor.

Artık yaşı kırka yaklaşan - ve hatta geçen insanlar arasında, kimse kimsenin kaprislerini, depresif çıkışlarını ve geçmişinden gelen hayaletleri çekecek halde değil, neden bunu böylece anlamak çok zor? Hayatınızın ebevyenlerinizin ölümünden sonraki aşamasına hazırlanırken niye bu anca cnm zaten bir tek sana p oluyorum kadar samimi çıkışlarınız?

Kendimi, kendi kendime karanlık bir odada yüzüne vaftiz kurnasından hallice altın renkli bir tasın içinden mavili yeşilli tuhaf ve ürpertici bir ışık vuran Severus S. gibi hiç artık yapmak istemediğimi düşünüyor musun Albus derken buluyorum çoğu zaman. Bu yalnızca arkadaşlık ilişkilerinde değil, aile ve işte de sıklıkla aklıma giren bir soru.

Eğer varsa kafanızda böyle telaşlarınız, ben sizi hiç tutmayayım kızlar. Gerçekten söylüyorum, samimiyim. Yaptığının ettiğinin farkında olmadan, söylediği sözlerin önüne arkasına bakmadan devamlı olarak başkalarına kulp takan, kendine aynada bir kez bile bakmaya cesaret edemeden yakası bağrı açılmadık ikinci sınıf analizlerle kendini eksen karşısındakini noksan gören insanlara karşı alınacak tavrım artık gerçekten çok net: delete + block. Arada istisnalar oluyor; adı üstünde, istisna.

Yani aslında ilgilenmiyorum çocukluktan gelen travmalarınızla, ailenizin büyüklerinin size yaptığı zorbalıkları beş milyonuncu kez dinlemekle, annenizin sizi nasıl ve hangi yollarla ölüme terk ettiğiyle ve ölüme adım adım yaklaştığında nasıl olup da oralarda bir yerlerde olup da sizi tutmak yerine kollarını kavuşturup gözlerini kısarak ölümünüz halinde nasıl kendini paralayıp yerlere atacağının hesabını yaptığına emin oluşlarınıza ya da davranışlarıyla sizi nasıl gay olarak yetiştirdiğine dair tuhaf  ve kan dondurucu cinsten tüme varımlarınızla. 

Sanıyorum ki, oldukça geniş ve deriden yapılmış bir koltuğa oturarak karşınıza sizi gerçekten dinleyecek ve yönlendirme yapabilecek bir profesyonel almanız gerekiyor. Bu artık bir psikolog mu olur, psikiyatr mı olur yoksa çok eleştirdiğiniz ama yaptıklarını yapmaktan geri durmadığınız eski arkadaşlarınız isimlerinin önüne ekledikleri titrlerden bir kaçını taşıyan birisi mi olur, bilmiyorum. Bildiğim tek şey, hayatınızın bazı evrelerinde yardıma ihtiyaç duyduğunuz. Karşıdan böyle görünüyor.

Hepimizin kendimize göre doğrularıyla yanlışları var ve siz, her birini teker teker harcadığınız arkadaşlarınızla ister görüşün ister sevişin; isterseniz ailenizdeki herkesi tek kalemde silin ya da bir gün birisi lazım olur diye küçük pamuk iplikleriyle aranızdaki bağı kontrol edin, bütünüyle size kalmış. Şahsen benim tercihim, etrafımdaki herkesi armudun sapı üzümün çöpü diye boklarsam birileri lazım olduğunda da kimseyi bulamayacak olduğum; 438 teyzeniz gibi. Açıkçası onunki gibi bir sonu tercih etmiyor olduğum için kimse beni suçlayamaz ya da yadırgayıcı bakışlarıyla kendimi bana suçlu hissettiremez, en az sizin kadar narsist olabilirim gerektiğinde. Narsist yanım, sabah çiğine susamışçasına açılan sarı bir gül gibi çıkıverir ortaya, ne olduğunu anlayamazsınız bile. Kırmızı topuklu terliklerimi masaya koyana kadar beş kez narsistliğimle baştan aşağı yıkarım ortalığı akça pakça yapana dek.

Tabi farazi konuşuyoruz cebinde daima bir kaç deney tüpü taşıyan Slughorn minvalinde.

Yeter ki beni artık darlamayın. Empatilerle, kendimden örneklerle, eski kocalarımdan kalan bayık anektodlarla, bütün bu saçma sapan şeylerden önce benim uğraşmaya mecalim yok. Olsaydı eğer, dertse bende de var, kederse en kralını ben de yaşadım, aile içi ezilmeyse benim de bir türü travmam var. So?

On beş - yirmi - yirmi beş yıl geçti üzerinden, ne yapayım şimdi mesela, neyi önerir zaatalleriniz? Gözümün önünde yaşlanan ve yaşadığı günler yaşayacağı günden daha fazla olmuş insanlara her an bu günleri hatırlatıp onları darlarken kendimden de mi vazgeçeyim? En azından bir şeyleri değiştirip kendilerini de değiştirmeye çalıştılar, çabaladılar ve başardılar yada başaramadılar. Ne olsun mesela?

Ben başka bir yol seçtim ve bu yolu seçtim diye kimseye ne bir özür borcum var ne de bu yolda yürüyorum diye kimseye herhangi bir şeyin açıklamasını yapmak zorundayım. Sizin için de bir sakıncası yoksa eğer.

Çünkü Kraliçe'ler her zaman, daima en iyisini en doğru zamanda ve en doğru yerde yapar. İngiltere tahtını kaptırmış olmam beni ülkenin on beş kutsal hamamında kutsanmış bir başka kraliçe olmaktan geri tutmuyor; mesela Öteki Kraliçe.

Bak hayat senin için de ne güzel; Türkiye'den uzaklaştın, arkana bile bakmadan yeni bir hayat kurma derdindesin, bu kadar melankolinin yettiğine kanaatkârsın; e tamam işte, hani show must go? Peki show gerçekten go'abiliyor mu? Karşıdan görünen haliyle pek go'amıyor gibi; bununla birlikte olayın karşıdan nasıl göründüğü ve bunun etkileri pek de önemli değil, abi napıyorsanız yapın kendi başınıza, tutan yok, bağlayan yok. Kaç yaşında insanlarsınız, bir zahmet halledin artık kendi işinizi. Bir altınızı bağlayıp ağzınıza yemeğinizi koymadığımız kaldı.

Görünürde tanımlamalarla, yakıştırmalarla ve yapıştırmalarla artık hiç vaktim yok. Derdim çok üst notalarda özenle işlenmiş leylak ve bilmem nereden indirilmiş ve otuz üç gün otuz dört gece tütsülenerek aromalandırılmış meşe gövdesinden elde edilmiş sıra dışı kokularla ultra keyifli masaj seanslarında zaman öldürmek de değil. Beyaz sabunla mermer göbek taşında mini dokunmaların titrettiği anlarla idare ediyorum şimdilik.

Eğer geçmişle ilgili yada bana yaşatılanlarla ilgili bir şeyler söyleyecek olsaydım, zamanında söylemek isteyip de söyleyemediğim bir çok şeyi zehrinden bir damla bile eksiltmeden akıtır ve hiç olmazsa hamam kurnalarına anlatmak yerine bir obje olarak sana yansıtırdım da bir işe yarardı. Hiç olmazsa oturur düşünürdün ben ne yapıyorum da insanların benimle ilgili çeşitli dertleri oluyor diye.

Burada yine Erol K'ya canlı yayında haddini bildiren Seda S. çirkefliği var üzerimde, o tınıyla okuyun; tam da "sen önce akıl hocalarının çektikleri porrrrnolara bak kısmındaki gibi.

Bir de zaten neden sürekli herkes hatalı ve herkes sana "yamuk" yaptı? Yanılıp yenilip soracak olursan eğer annesi hatalı, babası hatalı, abisi hatalı, ablası hatalı, teyzesi hatalı, kuzeni hatalı? Peki ya sen? Sende hiç bir bir şey yok? Hatta şimdi hatırladım bak, geçen hafta Mersin'deydim, yoldan geçerken gördüm, bir süreliğine yaşadığın şehirdeki orta halli bir fotoğraf stüdyosunun sahibi bile hatalı.

Bence bu işte komple bir yanlışlık söz konusu. Bu kadar insan hatalı olup da senin olmama ihtimalin pek yok.

Bu zehir böyle bir şey, anal yoldan çıkan  ve çıktığı an midende yeniden kırmızı renkli kral kelebeklerin uçuşmasına neden olan, gece vakti yenen fakat bozulmuş brokoli salatalarının yarattığı tuhaf zehirlenmelerine benzemiyor malesef dilin zehri. Kaldı ki onu bile hak ediyor insan, ne yaptınız ulan siz umarsızlığında elimi havaya kaldırıp gözümü kırpıyorum burada.

Bunu burayı okuyan ve bu yazının burasına kadar gelmeyi başarmış her hokomoko için söylüyorum, hayatınızı yoluna koymak için kiminle gerekiyorsa onunla barışın; ananız, babanız, kardeşiniz, patronunuz, domeziniz, kocanız, sevgiliniz ve hatta en önemlisi kendiniz. Sonra önünüze bakın, sakinleşin, ehlileşin (steril bir evin ön balkonundan yarı beline kadar sarkıp baştan sonra pek de bir anlam ifade etmeyen Melek şarkısına kendince keyifli bir klip çekmeyi başarmış Candan E. gibi bir gülümseme ile sesleniyorum burada) ve yolunuza devam edin. Ne yapmak istiyorsunuz, bu soruların yanıtını bulmaya çalışın.

Bu, benim başımdan da geçmiş, üzücü, kırıcı, oldukça yaralayıcı ve zor yoldan öğrenilen deneyimlerle dolu mayınlı bir yol. Önünüze çıkan mayınların etrafından dolaşmak ve zekanızla o mayınları temizlemeyi başarmak yerine kendinizle, arkadaşlarınızla, ailenizle yada geçmişinizle kavga etmeyi bırakın. Sürekli eleştirilen ve diğer insanlarda yaftalanan profesyonel mağdurelik halleri kabak tadı vermeye başladı.

Olan oldu biten bitti; düzeltebileceğiniz şeyler varsa düzeltin, düzelmiyorlarsa let them go, geride kalmalarına izin verin. Yüklerinizden arınmanız gerçekten size çok iyi gelecek ve geleceğinizi şekillendirirken daha faydalı şeyleri taşımak için yer açacak ruhunuzda.

Yeter valla, içim şişti. Kısaca diyorum ki, aklınız varsa kendiniz için kullanın, artık benden de uzak durun. ,

xo

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes