İstemek elde etmenin yarısı -mı?

Kendinize, çapınızda, elinizde olanlara bakmadan; onları daha iyi hâle getirmek için neler yapabileceğinizi hiç düşünmeden etrafınızdan, yakın dostlarınızdan ve maalesef internette filan gördüklerinizi yaşamak üzerine epey çaba sarf ediyorsunuz.

İstemek elde etmenin yarısı gerçi; dolapta çok iyi kalite ikinci el vintage bir ayakkabı gördüğümde ben de benzer şeyler hissediyorum.

Sabah sevişmeleri olsun, Şirince'de yağmur yağarken şarap içmeler ve beyaz yorganlar içinde uyanmalar olsun, Alsancak'ta pahalı ve iyi görünen yerlerde içmeler olsun...

Hiç fark ediyor musunuz, bunların hiç birisi birlikte bir şeyi biriktirmek ve bir şeyi inşa etmek üzerine değil.

İlişkiler artık bir çoğumuz için temiz kağıtlara mavi mürekkeple yazılmış ve kenarına kırmızı mürekkeple kalp kondurulmuş dokunaklı hikayelerden ibaret değil.

O imrenerek baktığınız hemen hemen her hikâyenin ardında belli bir birikim, yaşanmışlık, mutluluk, değer verme / görme, anlayış, tevazu ve hatta kırgınlık, küskünlük ve bütün bunların ardından gelen bir olgunlaşma hâli var.

Yani kısaca, pek sizde olmayan şeylerden bahsediyoruz; birikim, mutluluk ve değer ikilemleri ile tevazu ve anlayış.

Yaşanmışlık desen bolca, kırgınlık, küskünlük, madilik ve hatta şirretlik desen, istemediğin kadar.

Defalarca vazgeçmediğimi, her seferinde yeniden başlamak isteyip doğru yolunun nasıl olacağını merak etmediğimi mi sanıyorsunuz?

İzmir'e taşındığımda bile kaç kez bir yolunu bulup bu dünyadan gitmeyi düşündüm, tahmin bile edemezsiniz. Yolda olma halinden ilham alan benim için bile ne kadar yorucu bir şey bu. Gecelere küstüm, yorganı çektim kafama, gündüze küstüm; ama gündüz uyumaya hiç zamanım olmadı. Tek küsmediğim şey denizdi; onunla ilişkimiz de Alsancak civarından bir yerlerden sonsuza kadar onunla olduğumda beni dışlamasın diye.

Yani olayın aslında tutmayan fallarla ya da barışmayan yıldızlarla alakası yok. Mesela kendinizi bir ay daha çevirmeye mecaliniz dahi yokken büyük büyük imtiyazların hayaliyle yanıp tutuşmanız garip geliyor. Daha kendinize tahammül edemezler nasıl oluyor da bütün bedenimi olanca cömertliğimle size açmamı bekliyorsunuz?

Cevizli incir reçeli tatlışkoluğunda bir melodram gibi görünüyor.

Yoksa, insanlar sanki benimle sabahlara kadar konuşup dert anlatmak istemiyor mu sanıyorsunuz?  Üstelik sahilde, başları omzumda.

Adına saçma sapan hayat deneyimi dediğiniz şeylere vakit ayırmak yerine biriyle sevişmeyi tercih eder miyim diye soran yok; bunları dinlemek istiyor muyum acaba diye de.

Devam etmekten başka çarem kalmadığında benim yanımda kimse yoktu ama.

Ben artık kimse için, boşalana kadar yanında tuttuğu ve orasını burasını mıncıklatıp, yaşattığım zevk karşılığında atılan sevinç kırıntılarıyla mutluluğu bulan o kişi değilim. Severus Snape'in Dumbledore'un karşısına geçip baygın gözlerle "artık yapmak istemediğim aklına geliyor mu" dediği andayım.

Olanca gerçekliğine ve iki yüzlülüğüne rağmen orda burda içi boş ve yalnızca tıngır mıngır tenekeden ibaret vloglar çekip bunları izlettirmeyi başaranları delicesine kıskanmıyor muyum sanıyorsunuz? Dünyanın farklı yerlerine gidip gelmeyi, arkama harika manzaralar almayı, omzuna harika insanların kollarını almayı ve belki de orada bir yerlere ait olmayı?

Özellikle Bakü sokaklarındaki şaklabanlıkları, yanımda oralardan biriyle izlemek açıkçası çok keyifliydi, itiraf etmem gerekiyor.

Ve hâlâ neden para kazanmak ve hayatımı daha kolay yaşanır kılmak için kısa yollar aramak yerine Zor yoldan gidip var olduğunu bildiğim dönemeçleri dönmeyi tercih ettiğimin falan yanıtını arıyorum.

Etrafımda gördüğüm her şeyi, hem de hepsini ben de istiyorum, ama bütününün damdan düşer gibi bir gecede olmayacağını biliyorum. Benim olmasın mı mesela bir kaç çift Santoni'm, Magnanni'm veya daha çok Vakko'm?

Aynısını keşke siz de fark etseniz. Fark etseniz de sağa sola çarpınıp birilerinin size bunu sağlamasını ummak yerine kendiniz erişmeye çalışsanız.

Dünya bence daha farklı ve çekilebilir bir yer olurdu sanırım.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes