Arkada birilerini bırakmış olmaktan, birilerinin hayatından öylesine geçip gitmiş olma halinden, kalp kırıklığı yaratmaktan, başka şartlar altında ve başka yerlerde tanışsaydık belki de dünyanın en iyi çiftlerinden birisi olacağımıza büyük ihtimal verdiklerimi üzmüş olmaktan gurur duymuyorum elbette.
Fakat gençken, bu yolun başındayken ve hayatın bana harika şeyler getireceğine toz pembe bir bulutun içinden bakıp üstüne bir de zeplin büyüklüğündeki bu balonun gerçekliğine inanmışken bana yaşatılanları daha iyi anlıyorum. Ben de kendimi en azından benim kalp kıranlar kadar boyasız ve yüksek duvarlarla çevrili çıkışsız bir avluda hissediyorum. Buna rağmen her sabah kalkıyor, yüzüme nemlendirici kremimi sürüyor, sakalımı tarıyor ve hayatın bana ne göstereceği konusunda herhangi bir fikir sahibi olmadan evden çıkıp gidiyor; akşam da aynı soğuk hislerle geri dönüp bir kaç saat içinde uyuyorum.
Eğer başarabilseydim, tren kırık kalpler durağına varmadan önce ondan iner ve geriye giden ilk seferden kendime birinci sınıftan bir bilet alırdım.
Öte yandan, bu, bu ülke için kocaman bir ilüzyon ve bizler bu ilüzyonun içindeki oyuncularız. Birileri birilerinin kalbini kırıyor, kırılan kalpler başka kalplerin kırıklarından kendilerininkine uygun parçaları alarak tamir ediyor ve geride kalanın başka bir kalbi kırarak kendi kalbini onarmasını bekliyor. Bir işin başıyla sonu arasındaki, orta aşamaları yapmayı ve deneyimlemeyi unuttuğumuz için bütün bunlar başımıza geldi. Bense halâ aynı yerde olmakla içten içe gurur duyuyorum.
Bunun kırklı yaşlarda zorunlu bırakılmış bir yalnızlığın keyfini sürüp gidene güle güle demekten haz duymakla da uzaktan yakından ilişkisi yok. Ne yazık ki benim yalnızlığım sanırım biraz kendi kendime duvarlarını inşa ettiğim bir hapishaneye dönüştü. Anahtarını bulmam lazım kapının.
Çekip gitmeyi, arkasından bakılan olmayı ve birlikte kurulmuş hayalleri yıkan taraf olmayı içtenlikle istemediğimi bilmeniz gerekiyor, ben de artık yorgun, kırgın ve küskünüm pek çok şeye karşı. Benim de haksızlıklara uğradığımı ve canımın acıtıldığını; buna rağmen ayakta kalmayı başarmak zorunda bırakıldığımı bilmenizi istiyorum. Yoksa ben de yere düşmeyi, mızmızlanarak mağdur olmayı ve bunun getirdiği faydalardan istifade etmeyi çok isterdim. Bugün 185 boyunda ve 130 kg ağırlığında bir ayıcık olarak sanmıyorum ki hiç birinizin kafasında yerlerde ipek medille yuvarlanan birisi olarak tasvir edilemiyorum.
Hayatıma giren yada geçip giden herhangi birinin kalbinden bende hiç bir parça kalmasın istiyorum, kalbimi kalbinizin parçalarıyla onarmayı hiç istemedim.
göğsüme ansızın bir ok yemiş hissi veren bu yazını üzülerek ve kendi hayatımı görerek okudum. hayır ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı :(
YanıtlaSilsana üzülmeye devam etmek için bir süre veriyorum, sonra toparlanman lazım. yeter üzüldüğün. :))
Sil