Biraz baloncuklu naylon ve yanlış olanı doğrunun karşısında seçmemiş olmanın hezimeti

Siz de farkında mısınız bilmiyorum ama, bizim her şeyimiz eskidi. Donlarımız eskidi, gömleklerimiz eskidi, pantolonlarımız eskidi, ayakkabılarımız eskidi, gözlüklerimiz eskidi, üzerimize giydiğimiz montlar eskidi, yürüdüğümüz kaldırımlar, sürdüğümüz otoyollar, o  otoyollarda sürdüğümüz arabalar, kullandığımız otobüsler, bindiğimiz trenler, trenlerin gittiği yollar, içinde yaşadığımız binalar, oturduğumuz koltuklar, içinden geçtiğimiz kapılar, cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız, evimizdeki kahve makineleri, buzdolapları, çamaşır ve bulaşık makineleri...

Aklınıza ne gelirse, hepsi eskidi gitti ve artık bunları yeniden yerine koymak için daha fazla çalışmalı, daha fazla taviz vermeli, daha fazla boyun eğmeli ve ya yaptığımız işin karşılığında aldığımız daha az parayla daha fazla biriktirmek zorunda yada hiç bir şekilde dinlenmeye fırsat bulamadan çalışmaya devam etmek zorundayız. Gündüz bir işte, işten çıkınca ikincisinde, geceye doğru üçüncüsünde...

Hani böyle tek öğünde dört beş tane filan yumurta yersin de yedikten kısa süre sonra orda burda istemsiz ve fark edilmediğini sandığın anlarda sessizce kimseye çaktırmadığını sanarak fısırdak bir osuruk salarsın da ortalık benzersiz iğrençlikte, insana kendini, yaşamını ve içinden geçtiği bu garip dönemi derinlemesine sorgulatan çürük bir yumurta kokusuyla dolar ya, işte şu sıralar gözlemlediğim şey aslında biraz bu.

Geçtiğimiz hafta aç karınla gittiğim bir alışveriş merkezinden, yalnızca oturduğum Alsancak kafelerinde kimsenin pek de umurunda olmadan kendi kendime etrafıma hava atmak nâmına kullandığım bir Mac Air'den başka ekosisteminin hiç bir yerinde kendimi göremediğim Apple grubundan bir iPhone ile çıktığımda, hayatın bazı yönlerine dair zor bela oturttuğum dengenin bozulduğunu perona indiğim an gideceğim yöne giden trenin hareket ettiğini ve ardından gelecek olanın henüz yarım saati olduğunda anladım. Bu arada, XS Max modelinin eldeki duruşu gerçekten çok güzel. 

Ben oradan bildim diye çeşitli gün ve zamanlarda günah çıkarımlarım olsa da işin aslında kalbimden bir yerlerde hissettiğim güvensizlik duygusu ve içten içe başka ihtiyaçların varken - ki her zaman artık yeni bir çift ayakkabıya ihtiyacım yok - sırası mıydı sanki iPhone edinmenin; kaldı ki kullanıcısı bile değilsin suçluluğuydu belki de. Sonraki cumartesi cüzdanımı kaybettim, pazar günü çamaşır makinem bozuldu içinde kalan beş kadar sweat ve eşofmanımla. Islak kalan siyah satenden kilotlarımı saymıyorum bile.

Halbuki bütün bunlara dair suçluluk duymam gereken şey ne? Sahip olmak istemek mi, yalnızca istemek mi yada bir şekilde borç harç bunlara sahip olmak mı? Yada bir borcun altına girmiş olmak mı?

İnsan kendi kendine keşke bir şeyleri daha öğrenmek, bir programı kullanmakta iyi olmak, bir kitabı daha okuyup yaptığın yada anlattığın işte biraz daha öne geçmeye çalışmak yerine barlarda vakit geçirseydim de belki oradan bir koca falan bulur kapağı Avrupa'ya atardım diyor. Hiç bir meziyete sahip olmadan Avrupa'da kendilerine güvenli ve gelecek vaadeden bir hayat kurabilenlerden olmayı ben de çok isterdim örneğin.

Bazen göreceli olarak yanlış olanı doğru olana tercih edemiyor insan, gururuna yediremiyor ve insan olmanın kişideki tanımına sığdıramıyor farklı yerlerde farklı şekilde yapılabilecek olan tanımlamaları. Halbuki kendini baloncuklu naylonlara sarıp üzerine biraz da naftalin atmanın manâsı ne?

Günün en az on saati bir ofiste çalışıyor, oranın tüm iletişim işlerini yürütüyor, yetmiyor eve dönünce nitelikli bir şeyler üretmiş olmak için podcast kaydediyor, blog yazıları yazıyor, görseller tasarlıyor ve etrafıma faydalı olmaya çalışıyorum. Etrafımda olan herhangi bir şeyin en iyisini, en güzelini ve en kalitelisini hak etmediğime beni inandıran şey ne? Biraz baloncuklu naylon engelledi mi eskimeni?

Orta sınıf bir aileden çıkmayı başarmanın omuzlarıma yüklediği yük mü, bir kaç güne ödemem gereken yüklüce bir trafik sigortasının oluşu mu, yoksa içime sinmeyen bir şeylerin hep ve daima var olma hali mi? Belki de şımarıklık, kim bilir. Fakat sanmıyorum ki sadece bu bende böyle olsun; azıcık mutlu olma halinden bile böylesine utanç duymak ve pişmanlık hissetmek beni gerçekten çok üzüyor.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes