
Ayrılıklar da tıpkı birleşmeler gibi detaylı bir hüzün katıyordu sıradan hayatlarımıza. Bir şekilde bir yerlerde yeniden ayrılan hayat çizgilerinin tekrar bir araya gelmesi kadar ironikti bazen gerçekler. Karanlık bir gökyüzü altında bardaktan boşanırcasına yağan yağmur yıkamış olsa da yakın geçmişe dair bütün gerçekleri, insanın içinde bir umut kırıntısı halinde kalmıştır mutlaka küçük bir ışık, sıradan bir ayrıntı ve amaçsız bir telaş.
Uzun uzun seyretmekti aşk; benim için sevdiğim adamı uykusunda, o farkına varmadan. Gözlerini araladığında, yastığımın üstünden onu seyrettiğimi görmesine izin vermeden kapatmaktı gözlerimi. Bütün gece düşünsem de sevdiğimi, dilimin ucuna getiremeden kaybetmekti bir sabah. Teslim etmekti istemeden iki dik ve ulaşılmaz kayalığın arasında akıp giden soğuk ve sakin suya.
Şubat 2010, Pozantı
İşin aslı, hiç bir zaman birini kaybettikten sonra değerini anlayacak kadar aciz, kör ve hayattan alacaklı kalmayı istemiyorum. İnsanların hak ettikleri değeri onlara bugün vermeyi ve karşılığını görmeyi istiyorum. Sorsanız eğer çok mu gördün - geçirdin de boyundan büyük laflar ediyorsun diye; belki de evet...
Neyse, size laf anlatmaya çalışmaktan uzun süre önce vazgeçtim zaten.
0 Yorumlar