Bir sürü ahlaki iki yüzlülükle savaşmaktan ve mış gibi yapmaktan delicesine sıkıldım ve bu sıkıntıyla yaşamaktan ölesiye sıkıldım ve içimdeki fırtına ancak uzay-zaman bütünlüğü içinde bırakılan yeni bir Serdar Ortaç şarkısını içten içe beğenmemle dinecek gibi görünüyor.
İçim yanıyor, birinin bana dokunması lazım, en olmadık yerlerimde birden fazla elin gezmesine ve hatta kararlı bir şekilde en olmadık yerlerime dokunulması gerekiyor. Kısaca boşalmam gerekiyor ve bunu mümkünse olabildiğince genişleyerek kutsal çiçekten pörsümüş bir kurufasülye kabuğuna dönmüş ılıkça bir bedenin içinde yapmam gerekiyor ve yola çıkıyorum: İzmir'in şer yuvaları.
Ofisim Alsancak'ta ve temel olarak belirlenmiş bir duraktan bir sürü saçma sapan yere giden otobüs geçiyor; 80'i, 90'ı, 802'si 581'i, 252'si hep oradan geçiyorve mahşersi bir kalabalığın içinden süzülerek vakur bir şekilde beni yeni keşfettiğim batakhanenin oraya götürecek olan otobüse kendimi attım. Blueball olmakla olmamak arasındaki o garip haz çizgisindeydim. Çok şık blog yazıları olan KTOG bacımın da bir postunda yazdığı ve beni içten içe toplumsal yüzleşmeye zorlayan gerçeksel bakış açısı ile ifade etmek gerekirse "birikti ve çıkması gerekiyor".
İzmir'e dair en garip kanıksanmış alışkanlıkla o gün karşılaştım. Trafik kapatılmış ve bindiğim otobüs batakhanenin önündeki yoldan gitmek yerine Üçyol denilen yerden gidecek. Yeni soldaki kulağımı sağ elimi bacaklarımın arasından geçirip tutacağım gibi bir saçmalık. Yogacı olsam o kadar esneyemem yani, öyle bir saçmalık hali.
Üçyol durağında indikten sonra batakhaneye kadar yürüdüm ve bu da ortalama 45 dakika sürdü. Kararmaya başlayan havanın azametinden medet umuyordum. Batakhaneden en az iki kişiyi düşürmeyi, birini önüme diğerini de arkama almayı ve hatta hard gang bang sahneler içinde eriyip sabun köpüğü gibi kucaktan kucağa geçmeyi umuyordum. Ayağımdaki kösele ayakkabılardan ve üzerimdeki beyaz gömlek - kumaş pantolon kombinasyonundan da utanmıyordum Kemeraltı'nın dar ve her birisinde başka başka hikayeler olan sokaklarında gezinirken. Bir sokak paralelinden girdiğinizde kendinizi triko fasoncularının orda bulabileceğiniz hakikatli labirentin içine girdiğimde güneş çoktan parlak turuncu halini almış ve yarın geri gelmek üzere gidiyordu. Gözlüğümü boynumdaki kalın şehir hatları vapuru zincirinin üzerine yerleştirdikten sonra zemini Arnavut kaldırımlarıyla döşeli ve üzerinde bir sürü hikayenin biriktiği sokaktan içeri girerek sizin için üreteceğim yeni seks hikayesinin detaylarını netleştirmeye karar vermiştim ki kafamdan aşağıya buz gibi suların dökülmesine neden olan o olay başıma geldi:
19.30'a kadar
BAYANLARA
Ne bayan ayol?
Kadın o, kadın.
Sanki yolunu şaşırmış da aradığı adresi bulmaya çalışıyor gibi yapan sahte bir bear gibi en yakın dönemeçten döndüm ve yolumu şehrin en ünlü hamam batakhanesine doğru çevirdim. Ve asıl hikaye daha yeni başlıyor.
Batakhane hamamında, elim sikimde - Bölüm 1: Bayanlara
Ekim 30, 2017
xCoach Incomprehensible
0 Yorumlar