Nektarin Bear'la bayram kurnasında yarım kalan münasebetler

Nerdesin sen ya diye yalandan bir sevgi gösterisiyle beni karşıladığında yaklaşık on saatlik bir otobüs yolculuğunun ardından İzmir'e yeni varmış ve arabama kavuştuğum gibi soluğu Kemeraltı'nın, bilmeyenler için her biri birbirine benzeyen sokaklarında almıştım. Tabii işin ucunda on günlük bir mental zehirlenmeyi bünyemden atma gereksinimi ve erkek bedenine olan susamışlığım vardı. Bayramlık ayakkabılarımı ve yolda giydiğim rahat lacivert pantolonumu ve çoraplarımı bir çırpıda çıkarıp savurmuştum minik günah hücremin içine.

Buradayım ya dedim, önce uzaktan bayramlaştık, sonra birazdan beni kesele dedim. O sırada beş yüz yıldır ayakta duran binanın eski borularında güneşin doğrudan vurmasıyla ısınmış sularda kutsallar kutsalı bedenimi ıslattıktan sonra yarı karanlık saunaya girdim.

Beni bilirsiniz, konu hamamlar olunca oldukça edepli ve neredeyse asil bir İngiliz leydisi kadar üsturuplu otururum ama hep beni bulurlar, hep beni yoldan çıkarırlar. 😎

Az önce içeri girerken kurnanın birinin başında karşılaştığımız şişko ve - Tanrı affetsin ama - yüzüne bakılmayacak kadar köse amca beline sardığı yarım peştemali ile buhar odasına girdi. Burada da buhar yokmuş he dedikten sonra klasik nerelisin - kaç yaşındasın - izmir'e ne zaman geldin - burada ne iş yapıyorsun muhabbetlerini geçtikten sonra peştemalini sıyırıp içindeki renkli çamaşırıyla oturmaya başladı.

Evet, yanlış okumadınız, renkli bir çamaşırı peştemalinin içine giymiş.

Bir yandan herhangi bir üç harfli indirim marketinden bağırta çağırta yedi yüz gramını on beş yirmi liraya falan alabileceğiniz uzun boy piliç sosise benzeyen şeyini çıkarıp oynarken öteki yandan tutkunu olduğu mastürbasyon fantezilerinden bahsediyordu. Günde bazen üç kez çekiyormuş, çekmediği gün olmuyormuş, videolara bakarak çekiyormuş... Tabi tabi. Benim için bir sakıncası yokmuş değil mi, varsa kapatabilirmiş... Gözlerimi deviriyorum, burası hamam amca, keyfine bak. Zaten kese olayım da ben de çekeceğim, ikinci tura beni bekle. Kaşarlığıma bakar mısın, elin adamıyla karşılıklı otuz bir çekmek için sözleşiyorum falan artık.

Sıcağın ortasında zaten çekilmez halde meydan, tellağı çağırıp göbek taşına sırt üstü uzanıyorum. Laf lafı açıyor, işten güçten bahsederken yine bilindik meselelere geliyor olay. Aralanan peştemaller, tellağımın soğuk ve iri daşşakları, biraz sabun ve adamın şimdiye kadar hiç bir erkekte görmediğim kadar sağlam iradesi...

Bence birbirimize ikimiz de iyi geliyoruz.

Bolca köpüklenip biraz hand job yaptıktan sonra yüz üstü uzanmış ve irileşmiş kalınlaşarak kıvrılması daha zor hale gelmiş ufaklığım taşın üzerinde bacaklarımın arasında yatarken yine gözlerim kararıyor, geri dönülmesi imkansız o noktaya ulaşırken tellağımın eli yanlışlıkla, bir seferliğine, daracık bir kutsal halka gibi pembe penis başımı sarıyor ve tabii olanlar oluyor... Ne kadar da acımasız ve tesadüflerle dolu bir hayat değil mi yaşadığım... Bir de kırk yaşımda hâla böyle çabuk tahrik olmasam...

Yumuşamış zerafetim ve bir türlü dinmek bilmemiş haz ihtiyacımla işim bittikten sonra kurnalardan birinin başına geçiyorum. Zerafetim her an uyanmaya hazır, az önce sözleştiğimiz tüysüz nektarinle karşılıklı kurnalara geçiyoruz. Nektarin Bear olsun onun adı bundan sonra.

O garip kilodunun paçasından büyük boy sosisini çıkarken ben de peştemalimin altından görebileceği şekilde oturuyorum, zerafetimi onunla taçlandırmaya niyetliyim. Yüzümdeki üç dört günlük sakalım ve kasıklarımda biraz uzamış kıllarımla karşımda kendini - sözde - ikinci kez tatmin etmeye çalışan bir nektarini izler gibi yapıyorum. 

Of, gelmiyor.

O zaman gel bana yardım et.

İkiletmeden kendini yanımda buluyor. Nefesini kulaklarımda duyuyorum, bir eliyle kıllı meme ucumu sıkıştırırken öteki taraftan sırtımdan aşağı indirmeye çalışıyor parmaklarını. Sırtımda gezen elini öne alıp eline veriyorum, benim için sıradan bir alışkanlık haline gelmiş olan hfff sesi bize eşlik ediyor. Bırak kendinle uğraşmayı da em şunu biraz deyince ikiletmiyor ve iki dizinin üzerine eğilerek emmeye başlıyor. Merhametten yoksun, yarınlar yokmuşçasına bir iştahla.

Daha önce daha iyilerini yaptırmıştım gerçi, en azından yutturarak bitiyordu, bu sefer tam gelecek derken birden kalkıp kaçayım ben demez mi nektarin?

O, peştemalini ve garip görünümlü kilodunu toparlayıp giderken ben de gözümü asırlık kubbeye kaldırıp biraz sabunu sürüyorum ve bu ter, nem ve kirli yaşanmışlıklarla dolu yere biraz daha inci beyaz sıvı bırakıp pırıl pırıl bir güneşin altında, kendime daha kaliteli bir yaşam sözü vererek şehrin kalabalığına karışıyorum...

Yeniden.

Yorum Gönder

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes