Tadına bakılmış kraliçe ile benzersiz kurna başı deneyimleri


Sanki dünyadaki hiç bir şey beni mutlu edemeyecekmiş gibi mutsuz ve kıskançtım. Öylesine yüklü bir yağmur bulutu gibi esiyor gürlüyor, buna rağmen gülüyor ve hiç bir şey olmamış da hayat beni özenle seçmiş ve bütün acımasız denemelerini üzerimde yapıyor gibi omuzlarımda bir yük vardı. O yük hâlbuki bir türlü erimek bilmeyen göbeğim, her şeye rağmen sürdürmeye çalıştığım ilişkim ve geleceğimi inşa etmek için hiç bir şey yapmadan eve gelir gelmez Netflix'e dalarak yeni keşfettiğim İngiliz dönem dizilerine dalmaktı.

Ne komik di mi?

Bir başka adamın karşısında kendimle oynayıp mutlu sona erişemeden kalkıp gitmenin o dayanılmaz özgüvenini yaşıyordum. Kılları uzamış taşaklarımdan o çok bildiğiniz 1/4 kremli güzellik sabununun ılık ve yumuşak kalıntıları yerdeki mermere doğru süzülürken otururken altıma katlandığım peştemalimi karşımda en az benim kadar hayasız bir şekilde kendiyle oynayan adama doğru çözüp tekrar bağladım. Burası hamam, sanki şunlara ne gerek varsa. "Doğru diyorsun". Tabii ki de doğru diyorum, burda kimse benden daha doğrusunu bilemez.

Göbek taşının etrafından dönerken göz göze geliyoruz Silver Fox'la. Tam anlamıyla bir silver fox; spor salonunda saatler geçirilmiş belli; tornadan çıkmış da biraz su çekmiş gibi bir vücut, en az bir kaç düzine kez emildiği aşikâr iki pembe göğüs ucu, komple kıllarından arındırılmış bir beden ve peştemalin altında zar zor sığan gerçek bir makine.

Baş selamı verip soğukluğa çıkıyoruz ve tabii ki laf lafı açıyor; nereliyim, kaç yaşındayım, neden İzmir'deyim…

Hakikaten kız, ben İzmir'de ne yapıyorum?

Biliyorsunuz, epeyden beri kamyon sürer ve Alsancak limana mal indirir; limandan mal çeker haldeyim. Tekrarlıyorum dibine kadar battığım yalanları büyük bir ustalıkla; sanki anamla babam beni liseden direk çekmiş de kamyon sürmeye vermiş kadar ermiş ve hayattan çekmiş bir tavrım var.

Kulağıma eğilip "tadına bakmak istiyorum" diyor gümüş tilki; kafamın içinde kamyonun içinde dinlerim diye YouTube'dan y2mp3 çeviricilerden biriyle indirdiğim, uzun yol giderken dinlediğim bir Bossa nova. E tabi, artık uzun yol gitmrk için yataktan çıkmaya dahi gerek yok.

Elimi bacaklarının arasına sokup namlu gibi ileri uzanmış dimdik ve sıcacık erkekliğini avuçluyorum, köküne kadar inmem için bir kol boyu yol gitmem gerekiyor. Ben sıvazlarken kendini büzüyor ve makine yukarı doğru harekete geçiyor. Makine çalışmaya hazır, ısınmış, gamını atmış.

Bak anasını satayım, bak. Toprak olmayacak mı her bir zerremiz, tilki o kadar pro görünüyor ki, "köküne kadar" dese diyecek sözüm yok.

"İçeri geçiyorum" diyor ve bekliyorum diye ekliyor; çıkacağım çok zamanım yok. Kaderimde "balatçıklı tilkiye _ p" rumuzunu kullanmak da varmış.

Bense bayılırım zaten ayaküstü tanışmalara ve tanışmalardan harika ilişki kılavuzları yazmaya. 

Bilirsiniz her birini.

Aynı dakikanın sonu gelmiyor ki göbek taşının etrafından dönerken buluyorum kendimi. Romantik beklentilerden uzağız, yanımızda ne kondom var, ne lub ne başka bir şey. Kuru Kuru da olmayacağına göre… ben bütün bunları düşünüp kafamda zaman zaman çekmeceden çıkarıp üzerine boca ettiğim bol miktarda lub ile kendi kendime eğlenceler yarattığım dildodan alışkınım başıma gelebileceklere.

Hâlen yerdeki yıkanmada oturuyor; o anda ikimiz de olmak istediğimiz yaşlarda, olmaktan haz duyduğumuz bedenlerde gizli ama bir o kadar da şehrin içinde göklere çıkmaya hazırlanıyoruz.

Gizli anlara yolculuk, ucu bucağı bir yere değmeyen basit, sıradan ve ikinci sınıf bir lubunya ile bir kaç sefer baştan çıkarmayı başardığı geçkin kart bir balamozun şaşkın ihtiraslarından gerçekten çok uzakta.

Kendine çektiğinde tahttaki ilk "tadına bakılmış kraliçe" olmanın nasıl bir şey olacağını düşünüyorum. Düşünsene, saçın başın ağarmış; göğsündeki kıllar kadayıf; adamın teki gelip sana tadına bakmak istediğini söylüyor. Komplimanın da böylesi. Bir adamın duyup duyabileceği en özel iltifat bu olabilir.

Dili daha önce hiç bir erkeğin dokunmadığı yerlerde gezerken ben çoktan başka bir dünyaya uçuyorum; hani böyle boşalmaya yakın gel git dalgalarıyla yıkanır ya beden; neredeyse tüm kaslarınız çalışır ve içinizde biriken o inci renkli sıvıyı atmak için çabalar; işte o haldeyim. Ama atamıyorum, izin vermiyor. Yarı sert bir haldeyim ve ne kadar tehlikeli sularda gezdiğimin farkındayım. Ölüp ölüp diriliyor, soğuk yağmurlarda geziyorum. Arada keşke birisi kurnadan ılık ılık su dökse başımdan aşağı.

"Arala biraz daha" diye bir emir geliyor tilkiden dizlerimi kırıp sırtımı dikleştiriyorum, inlemelerim gerçek; halkanın etrafında dönen dil arada bir sınırı geçerken gözlerim kararıyor; hakikaten neden bu kadar hassasım ben?

Elinin tekini bacaklarımın arasından sokup geleceğimin garantisini buluyor ve geriye çekerek önce toplarımı sonra kendini bütünüyle ağzına sokuyor. Bir parça ağız suyu bacaklarımın arasından kayıp mermer zemine düşüyor.

Şıp.

Biraz homurtu ve iştahla tüketilen yemeğin çıkardığı zevkin iniltisi karışıyor kubbenin sessizliğine.

Aman tanrım; tadıma gerçekten bakıyor çünkü ağzı doluysa kutsal halkamın içinden geçip giden şey de neyin nesi?

Bir blop sesiyle birlikte taşaklarımla birlikte başı kıpkırmızı olmuş aletim de meydana çıkıyor; gelsene. O ana kadar, az önce karşılıklı oynaştığımız adamın bizi izlediğinden habersiz geziniyorum kubbenin oralarda. Adamı iki dizinin üstüne çöktürüyor; benim bacaklarımın arasından başını sokuyor ve makineyi gırtlağına dayıyor. Makinenin yuvasını bulmasıyla ileri geri ritmik egzersizi başlıyor otomatik olarak.

Benim taşaklarım hep bu kadar iri miydi ya da bacaklarımı biraz kırıp yarı oturur iki büklüm oturunca mı irileştiler yoksa. Bir ara buna bakmalıyım.

Bir erkek tarafından bir erkek gibi sevilmeyi geçtim, bir erkek olduğumun hatırlatılması bile çok muazzam. Yelkenleri rüzgarda şişen bir yelkenli gibi yükseliyor içimdeki haz dalgası. Böyle ne kadar devam edebilirim bilmiyorum fakat ellerimi aşağıda iki dizinin üzerinde muameleye devam eden adamın sırtına dayıyorum; taşaklarım yine ağzından çıkıp başka yönlere gidiyor; "gözol". Ağzın doluyken konuşmasan mi acaba? Bir de başım dönmese keşke. Küçük bir ısırık atıyor toplarım birleştiği yere ve halkamdan devam ediyor.

Artık dayanacak gibi değilim; anladığım kadarıyla o da; buruk iniltiler çıkarıyor; dilindeki titreşimleri beynimde hissediyorum; birazdan hamama girecek yirmi beş yaşındaki beş gencin karşısında gerim gerim gerilecek ve olmadık yerlerini kurulurken küçük frikikler verecek yaşlı tilkiye bir sürpriz yapmam lazım. Kendimi ve dil masajıyla yumuşacık olmuş kutsal halkamı elinden kurtarıp önümü dönüyorum ve "al şunu ağzına" diyorum, ikimizde de sabır kalmadı; ben onun yüzünü incilerken o da önünden yiyeni besliyor kendi erkek sütüyle.

Son damla sütümü sağmak için sol taşağıma küçük bir ısırık atıyor, ben de ödül olarak iki kez ucundan taze erkek sütü akan kırmızı başlı meyvemden biraz daha emmesine izin veriyorum.

İşin finalinde, hepimiz yorgun argın ve kırgınız. Bir kez daha bir araya gelir miyiz emin değiliz fakat bildiğimiz tek şey hepimiz kendimizi sütten çıkma ak kaşık sanarken ötekini en aşağılık orospularla kıyaslıyoruz.

Çıkmaya yakın pasif oluyorsan dışarda da görüşelim teklifi geliyor tilkiden; ama siz benim ne zaman böyle bir şey yaptığımı gördünüz? Hele ki hamamdan?

Hamamdan ayı çıkarmış der el.

Yok kardeşim sağol, bu yeter dedikten sonra allak bullak olmuş iki adamı baş başa bırakıp günahlardan arınmak için kendi hücreme geçiyorum;  bence sen de çok düşme bu bataklara, eli yüzü temiz bir adama benziyorsun, üzerler seni burda.

Daha iki dakika önce dizinin üzerinde en has, eski ve kadim enstrümanlardan birine hevesle nefes üfleyen adam, iniltilere bakılırsa başka maharetlerini sergiliyor.

Ben de kimin beni burada daha önce nasıl üzdüğünü hatırlamak için derin düşüncelere dalıyorum. Giyilmiş ama kaliteli olduğu için şeklinin şemalinin değişmesine daha epey var olan bir çift deri ayakkabının teki gibi yuvarlanıyorum...

2 yorum :

Copyright © xCoach. Designed by OddThemes