Kırk yıl otursam düşünsem, size bir Türk dizisindeki bir karakter hakkında bir şeyler yazacağım aklıma gelmezdi. Her şeyin bir ilki varmış ve ben, tükürdüğüm bazı şeyleri yalamak konusunda bu aralar oldukça ciddi bir ikilemdeyim.
Fesat, oral seks öncesi üstüne biraz tükürüp kayganlaştırmaktan bahsetmiyorum. Rezilsin, başka hiç bir şey söylemiyorum sana.
Bahar isimli diziyi, en az senin kadar merakla ve Salı günlerini iple çekercesine beklediğimi bilmeni istiyorum ki, bu sayede benimle bir yerlerde ortak bir nokta yakalamış gibi hissedebilirsin.
Burada, genel olarak beğenilenlerin yada nefret edilerek kategorize edilenlerin aksine, ben bu sefer asıl kadının yada pek-de-dikkatimi-çekmeyen-şekilde asıl erkeğin peşinde değil de, Rengin'in peşindeyim.
Geçirdiği değişim ve dönüşümle her birimizin ağzını açık bırakan Mika'nın bir kameraya bakarak haykırdığı şekliyle helal olsun sana kızım diye olabildiğince centilmen bir şekilde elini öperek onore etmek istiyorum.
Bu, bir süredir yazdığım seks hikayelerinde konuşturduğum haliyet-i ruhiyemin ortaya çıkardığı bir yüksekten uçan fetişler silsilesinden bahsetmiyorum - ya da tedavi (!) olup MILF sevmeye başlamadım, güçlü kadınların hayatımın her yerinde olmasından hoşnutum.
Bu arada, halen DILF seviyorum, eğer modern bir DILF isen bana yaz.
Bu arada Boncukstar Twitter'dan beklenmedik bir çıkış yapıyor ve nerde bi soğuk am çiçeği orosbu varsa sevmek zorunda mısın? diye ikonik bir soru soruyor.
O bir ikona, o bir erişilmez şâhane, o bir karşı konulmaz güzellik. Ona cevap verilmez, Kraliçe'ler bile onun önünde eğilir. Çok haşmetli ablamın bahsettiği işin ucu bazen çiçek açmaya ve sonra solmaya gidiyor ama topa girmiyorum, bir diğer Kraliçe ile asla münakaşaya girilmez.
Ben, ne kadar güçlü olursan ol, toplum içindeki konumun göreceli olarak ne kadar iyi olursa olsun, ikinci kadın / erkek olmanın ne demek olduğunu, metres hayatı yaşamanın bir insanı ne kadar yıprattığını ve hemen hemen hiç bir kadının - yada biraz daha ileri gideyim, erkeğin bu hayatı yaşamayı birinci önceliği olarak istemeyeceğini biliyorum.
Evet, sandığınızın tam aksine erkek metresler vardır.
Ofisteki arkadaşlarım bu karaktere karşı sevimli bir nefretle bakmalarının sebebini, kendi kocaları ile olan ilişkileriyle özdeşleştirmeleri olduğunun da farkındayım; çünkü hiç birisinin, kocasını paylaşmak konusuna sıcak baktığını sanmıyorum, hem de bir başka kadınla.
Üzerinde konuştuğumuz karakter her ne kadar kurgu bir persona olsa da; ben onunla, yaşadıklarıyla, başa çıkmak zorunda kaldıklarıyla ve buna rağmen devam etmeye çalışmak zorunda olmasıyla empati kuruyor ve onu anlıyorum.
Bunun, geçmişte benim de ikinci bear olmamla bir ilgisi var mı, evet var. Bunu istedim mi, asla. Bence o personayı oluşturan karakter de istemedi. Fakat hayatının bir aşamasında bir adamın yaşam serüvenindeki ikinci bear olarak Rengin'i anlamaya çalışmak ve bunu başarmaktan gocunmuyorum.
Çünkü hayatın bir yerinde birileri bu şekilde yaşıyor. Kim bilir, belki de dünyaya gelmeden önceki seçimlerimiz bunu yaşamak ve tecrübe etmek üzerinedir fakat, bugünkü yaşamıma baktığımda, sahip olduğum bu vizyonla ve hayatımın geri kalanını devam ettirmeyi arzu ettiğim perspektifle, sanırım bu yaşamı bu haliyle seçmezdim.
Neyse.
Beyaz mendilime gözümden damlayan bir damla yaşı silerek kaydediyor, başımı öne eğiyor ve Dame Edna'nın ruhuna, Santa Maria Drapes Kilisesi'nin arka sıralarından bir yerlerden kutsal metinlerden bazı kutsal ilahi parçacıkları yolluyorum.
0 Yorumlar